MUHTEŞEM YÜZYIL’DA GÖZE TAKILANLAR
12 Ocak 2011 Çarşamba
Haftalarca Muhteşem Yüzyıl konuşuldu. Herkesin merakı şuydu: Avrupalıların Muhteşem
Süleyman dediği tarihin en meşhur şahsiyetlerinden Kanuni Sultan Süleyman ve zamanı
acaba hakkıyla tasvir edilebilecek mi?
Tarihî filmlerin tarihi sevdirerek öğrettiğine şüphe yok. Bu işte en ileri olan da bence
İngilizlerdir. 1950’lerde parlakHollywood prodüksiyonlarını da yabana atmamak lâzım.
Biz maalesef bu hususta geriyiz. Geçenlerde çok konuşulanMuhteşem Yüzyıl dizisine de bu
cihetten bakılacak olursa söylenecek bazı şeyler var. Günlerdir hakkında o kadar konuşuldu ki
seyredince bir bardak suda fırtına koparıldığı hissine kapılıyorsunuz. Ama menfi reaksiyon
gösterenleri de mazur görmek lâzımdır. Senelerdir Osmanlılar hakkında öyle şeyler yazılıp
çizildi ki, insanlar ister istemez endişeleniyor. Mamafih film yapımcıları bundan memnun olsa gerek.
Reklamın iyisi kötüsü olmaz demişler. Dizide çok şükür ideolojik bir hava sezilmiyor. Hatta
tarihe alâkayı arttırmaya yardımcı bile olabilir. Namazı ile, duası ile, güçlü karakteri ile, zengin
iç dünyası ile yerinde bir Kanuni Sultan Süleyman portresi çizilmeye çalışılıyor.
Bir kere dekor ve kostümlere diyecek bir şey yok. Bu bakımdan Tudors dizisinden geri
kalmıyor. Ancak senaryo vediyaloglar zayıf. Tempo ağır. Daha çok dokümanter filmlerin
drama kısımlarına benziyor. Çok muvaffak şahıslardan seçilmiş başrol artistleri, diziye uymamış.
Uzun boylu, uzun boyunlu, elâ gözlü, zayıf ve o tarihte 26 yaşında bir genç olan Kanuni
Sultan Süleyman rolünü, yüz hatları sert, yapılı, mavi gözlü kırkında bir karakter artisti oynuyor.
Çok güzel yüzlü, mağrur Makbul İbrahim Paşa rolü, romantik komedilere yakışan
sevimlilikte bir aktöre verilmiş. Hafsa Vâlide Sultan gibi çekik gözlü ve hanım hanımcık bir
şahsiyete Nebahat Çehre uymamış. Bunları geçelim.
Dilimizi nasıl biliyor?
1) Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktıktan sonra babasının nedimi Hasan Can’la görüşüyor.
Enderun muallimlerinden, âlim ve sanatkâr Hasan Can burada 60’lı yaşlarda ezik memur tipleriyle
tanınan bir aktör tarafından canlandırılıyor. Halbuki bu tarihte 30 yaşında idi. Hasan Can’in oğlu
Hoca Sadeddin Efendi meşhur eseri Tâcü’t-Tevârih’te böyle bir konuşmadan bahsetmez.
Film için kurgulandığı farzedilse bile, babasının ölüm döşeğinde kendisini sorup sormadığına dair
Kanuni’nin suali üzerine Hasan Can “Sürekli sizden bahsederdi” demesi de tarihe aykırıdır.
Tâcü’t-Tevârih Yavuz Sultan Selim’in ölüm döşeğini anlatır ama bundan hiç bahsetmez.
2) Hafsa Vâlide Sultan saraya yeni gelen Hürrem Sultan’la kendi dilinde konuşuyor. Bir kaç sahne
sonra Hürrem Sultan birine "Dilimizi nasıl biliyor?" diye sorunca "Kırım hanının kızıdır da
ondan" cevabını alıyor. O devirde Kırım yarı müstakildir, Rusya ile münasebeti de harb
üzerine kuruludur. Kırım’da Rus tesiri bahis mevzuu değildir. Hafsa Sultan’ın Rusça veya
Ukranca bilmesi beklenmez.
3) Padişah İbrahim Paşa’yi hasodabaşı yapınca, bir vezir "Bu dönmeyi nasıl hasodabaş
ı
yapar" diye sızlanıyor. Has Oda ve hatta Enderun’un tamamı zaten köle ve devşirmelerden
müteşekkildir. Hal böyleyken bir vezirin bu sözü etmesi abestir. Üstelik İbrahim Paşa devşirme
değil, 6 yaşında esir edilmiş Rum asıllı bir köle idi. Sonradan ailesini getirtti. Hepsi Müslüman
olup Osmanlı hizmetine girdiler.
4) Bir sahnede askerler "Cülûs bahşişimiz verilecek" diye seviniyorlar. Askerlere bakıyoruz,
en genci 45-50 yaşında hımbıl adamlar. O yaşta kimse orduda kalmaz.
5) Cafer Ağa idam edildikten sonra Venedik elçisi geliyor ve biri onun idamı kaçırdığını söylüyor.
Bir kaç sahne sonra başka biri "Venedik elçisi de idamdaydı, ödü patlamıştır" diyor.
hangisi doğru? Üstelik idam böyle ulu orta yerde değil, balıkhanede yapılırdı.
6) Dizinin başından sonuna "sultan" kelimesi defalarca kullanılırken, "padişah" kelimesi hiç
kullanılmıyor. Hakikat böyle değildir.
İngiltere’yi kim takar!
7) Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk işi divan toplantısına katılıp bazı kararlarını açıklamak oluyor.
Sultan Fatih’ten itibaren padişahlar divan toplantısına katılmaz, belki kafes arkasından dinlerdi.
Kanuni Sultan Süleyman’ın katıldığına dair hiç delil yoktur. Ama katılmadığına dair delil vardır.
8) Padişah divan toplantısında Cafer Ağa’nin muhakeme edilmesini emrediyor. Bir kaç sahne sonra
bir münâdi padişahın Cafer Ağa’nın idamını emrettiğini söylüyor. Hangisi doğru?
9) Padişah Venedik elçisiyle konuşurken Alman imparatoru Şarlken ve Fransa kralı Fransuva’nın
mücadelesi için"Bakalım kim kayzer olacak?" meâlinde bir söz ediyor. Burada kayzer
kelimesinin kullanılmasının doğru olup olmadığı bir yana, bu cümleyle padişah ne demek istemektedir,
anlaşılır değildir. Kayzer Roma imparatoru için kullanılır. “Benim rakibim Şah İsmail değil,
Şarlken, François, Heny Tudor” derken, İngiltere o zaman Avrupa’nın büyük devletleri
arasında bile değildi. Şah İsmail de zaten sığındığı ininde 6 sene sonra öldü.
10) Padişah Venedik elçisiyle konuşurken "Venedik dükü" diyor. Bunun doğrusu "Doç" olacaktır.
Doç’un İngilizcesi dük’tür. Mânâsı da başkadır.
11) Dizide Yavuz Sultan Selim oğluna Rodos’u almak üzere kalyonlar yaptırmayı vasiyet ediyor.
Halbuki denizcilik tarihine kalyonun girişi bu tarihten bir asır sonradır. Yani o zaman ortada kalyon
diye bir gemi sınıfı yoktu.
12) Yavuz Sultan Selim vefat etmiş. Ortada bir matem var. Bir yanda havai fişekler atılıyor,
bir yanda padişah eğlence tertib ediyor. Olacak iş değil.
Harem bir mektepti, eğlence yeri değil!
13) Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığı tarihlerde Topkapı Sarayı'nda bir harem dairesi
yoktu. Sultan Fatih’in sarayı, İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerde idi. Eski Saray
diye bilinir. Halkın Topkapı Sarayı dediğiYeni Saray ise devlet ofislerinin bulunduğu yerdi.
Padişah akşamları yatmak için Eski Saray'a giderdi. Topkapı Sarayı harem dairesi Sultan
Kanuni’nin torunu Sultan III. Murad devrinde kurulmuştur.
14) Bir sahnede Hürrem Sultan’ın ailesinin intikamını almak üzere saraya giren bir kadın
intibaı uyandırılmış ki çok yanlıştır. Ailesinin öldürüldüğü malum değildir. Muhtemelen esir
edilmediler. Hürrem Sultan, saraya 12 yaşlarında girdi. O zaman Kanuni Sultan Süleyman
Kırım’da Kefe Vâlisi idi. Çok güzel değildi ama, zekâsı ve sempatikliği ile temayüz etti.
Hürrem (sevimli) ismi bu yüzden kendisine verildi. Şiirler yazan, edebiyat, dikiş-nakış,
musiki bilen entelektüel bir hanımdı. Hürrem Sultan hataları ve zaafları bir yana, Kanuni Sultan
Süleyman gibi herkesin övdüğü bir cihan padişahının gönlünü kazanmış; kocasına
destek olmuş; hayır hasenatıyla kendisini sevdirmiş bir şahsiyettir. Kocasının sevdiği kadınlar
kıskanılır, iftiraya uğrar.
15) Harem bir mektepti, eğlence yeri değildi. Harem padişahın evidir. Burada ciddiyet,
sükûnet, edep ve terbiye hüküm sürer. Hürrem Sutan’ın ikide birde bakıp imrendiği gözdele
r balkonu başka bir âlem. Filmlerde tasvir edilen kibar randevuevlerini andırıyor. Balkonda
mânâsızca salınan şuh bir sürü kadın. Gerçeği aksettirmiyor. Padişah, şatafatı, güzel yaşamay
ı severdi. Ama zannedilenin aksine kadınlara düşkün değildi. Dört hanımı vardı. Hürrem’den
sonra da kimseye iltifat etmemiştir. Fevkalâde prensipli, protokole çok bağlı, aynı zamanda
pek zarif bir zât idi. Edebî kıymeti yüksek şiirleri vardır.
16) Padişahı eğlendirecek cariyeleri hasodabaşı seçiyor. Hasodabaşı hareme bile giremez.
Cariyeler saraya alındığında haremin mutfak, kiler, hamam, hastane gibi muhtelif kısımlarına
ihtiyaca göre dağıtılır. Zeki ve güzel olanları vâlide sultan dairesine alıp yetiştirir. Padişaha
takdim eder. Bunlar padişahın cariyesi olduğundan hepsi nikâhlı zevcestatüsündedir.
Câriyelerin örtünmesi dinen farz değildir. Haremde zaten herkes açık saçık dolaşabilir.
Çünki erkek sinek bile hareme giremez. Ama edeb de muayyen şekilde kapalı giyinmeyi icab ettirir.
Haremde bir kız serkeşlik yaparsa, bir gün tutmaz, saraydan çıkarırlar. Mendil atma,
padişaha bağırma, kucağına düşme gibi hafiflikler haremde yoktur. Hele dizide cariyelerin
dansı tamamen uydurma. Düğünde dernekte oynamak vardır ama oryantal dans bize
son yıllarda gelmiştir. Osmanlı eğlence telakkisi bu değildir.
17) Cariyeleri harem ağaları değil, kadın ve gerekirse kafes arkasından erkek muallimler
terbiye eder. Bunlar hareme girmez, haremle dışarının irtibatını temin eder. Hareme
doktor mu, hoca mı gelecek, odun mu alınacak, cariyeler gezmeye mi götürülecek bununla
meşgul olur. Hepsi oturaklı adamlardır. Hadım olmak, efemine davranmayı gerektirmez
.
Dizidekiler kulaklarındaki küpeler, garip türbanlarıyla Hindli falcılara benziyor.
Harem ağalarının hepsi zencidir. Dizidekiler nedense beyaz.
Kafe gençliği Türkçesi
18) Padişah ve devlet adamları ekseriya, Hasodabaşı İbrahim Paşa ise dizinin hemen her
sahnesinde başı açıkgeziyor. Bu mümkün değildir. Resmi hallerde kavuk, evde ise takke giyilir.
Başı açık asla durulmaz. Şarkta bu çok ayıp karşılanır. Üstelik devlet adamları arasında sakallı
kimse neredeyse yok. Bunlar süklüm püklüm halleriyle daha çok köy ihtiyar heyetine
benziyor. Hele uzun saçları, kirli sakalıyla genç bir adam, kaptan-ı derya Cafer Ağa rolüne hiç yakışmamış.
19) Dizide kullanılan Türkçe bugün kafe gençliğinin kullandığı Türkçeye çok benziyor. Evet,
ağdalı Osmanlıca kullanılsın denemez ama madem ki bu bir “dönem dizisi”, o halde
Hatırla Sevgili kadar herkesin bildiği eski kelimeler kullanılmalıydı. Şu haliyle çok itinasız duruyor.
Bizde yıllarca tarihî gerçekler ve sanat yönünden zayıf, üstelik koyu ideolojik filmler yapıldı
ve romanlar yazıldı. Seneler boyu tarih öğretilmedi, kültür anlatılmadı. Nesiller bir öncekinden
o kadar kopuktur ki, ne lisanını anlar, ne terbiyesini bilir, ne dünya görüşünü çözebilir. Bir yandan
mekteplerdeki sıkıcı tarih dersleri, bir yandan da bu ideolojik film ve romanlar insanları tarihinden
soğuttu. Şurası memnuniyet vericidir ki, insanlar artık hâdiselere demokrat bir havayla yaklaşıyorlar.
Ancak tarihî hâdiseleri bilmek yetmiyor; analiz de yapmak gerekiyor. Bu da fıkıhtan tasavvufa,
edebiyattan sosyal hayata kadar İslâm-Osmanlı kültürünü iyi bilmeyi icab ettiriyor. Burada hassas
davranılırsa, zamanla hiç menfi reaksiyonla karşılaşmadan reytingi yüksek, ama aynı zamanda
bilgilendiren, tarihe yönlendiren ve tarihi sevdiren filmler, romanlar yapılacağından ümitliyiz.
sevgili benim dünyam gerçekten çok açıklayıcı bir yazı olmuş. diziyi izlemedim fakat hakkında çıkan olumlu olumsuz yazılardan diziyi takip etmiş kadar oldum. bu tip dizilerle insanların tarihe ilgisini uyandırmak güzel de yalan yanlış tarihe uymayan bilgilerle tarihi bu şeklde yansıtmak yanlış. çünkü diziyi izleyen halkın büyük kesimi daha sonra doğru kaynaklardan okuayarak veya dinleyerek yanlış bilgilerini düzeltmeyecek ve Kanuni gibi muhteşem bir zat ve Osmanlı gibi muhteşem bir imparatorluk sadece bu dizide öğrenilen şekilde yanlış kalacak hafızalarda . gurur duymamız gereken tarihimizin böyle yansıtılması beni çok üzüyor açıkçası.
YanıtlaSilsevgilerimle . hayırlı cumalar.
Sevgili Seda, diziyi ben de izlemedim ama hakkındaki herşeyi okudum. Ve kesinlikle ya tam doğru olan anlatılmalı yada hiç böyle birşeye kalkışılmamalı! Uydurma ve hayal ürünü senaryolar yapılmamalı! bu gün bir gazete haberi tüylerimi diken diken etti,gözlerime inanamadım halkın haklı tepkisini gören dizi yönetimi dizide varolan Hürrem-Kanuni yatak sahnesini tam 12 dakika kısaltmış.İnanabiliyormusunuz aklınız alıyor mu bu ne şimdi sıradan bir insanın, hayal ürünü bir kimsenin değil, koskoca bir imparatorun hayatını anlatmaya çalışıyorsun ama sınırlarını bilmiyorsun! Bu ne biçim bir işdir. Üstelik sözde sanatçıların bile bu kadar özel hayatına müdahale edemezken.
YanıtlaSilMaalesef bizim milletimiz okumayı-araştırmayı sevmediği için tarih bilgisi sadece okulda gördüğüyle kalıyor,onu da tabii doğru öğretirlerse!
Yorum yapayım derken neredeyse post kadar uzun yazmışım ama bu konuda sayfalar doldursanız az bile.Sözün özü tarihimizi doğru bir şekilde yansıtırlarsa o zaman hep birlikte destekleriz.