Pages

31.01.2011

KARNABAHAR PANE

Kış mevsiminde hemen hemen her hafta farklı şekilde tükettiğimiz karnabaharın bu hafta panesini yaptım.
Eşim ilk evlendiğimiz zamanlarda çok fazla yemek seçiyordu,sebze yemeklerini pek sevmiyordu.
Ben de onun da tüketebileceği şekilde sebzeleri farklı yapmaya başladım.
Sevmediği sebzelerden biri de karnabahardı. Bu şekilde pişirmeye başladığımda çok beğendi şimdi her türlüsünü yapıyorum.
Evde yemek seçen biri olduğunda çok zor oluyor ne yemek yapacağınızı şaşırıyorsunuz.


MALZEMESİ:

1 orta boy karnabahar
yarım limon suyu (haşlamak için)
 1 su bardağı un
1 şişe maden suyu
yarım limon suyu
1 yumurta
galeta unu
tuz
YAPILIŞI:

Karnabahar limon suyu eklenerek haşlanır.
Çiçeklerine ayrılır.
Bir kapta yumurta,limon suyu,un,maden suyu ve tuz karıştırılıp çırpılır.
Karnabaharlar önce bu karışıma sonra galeta ununa bulanıp kızartılır.


Üzerine yoğurt dökülerek servis yapılır.

DOKUZTEPE DEN 1. YAŞ GÜNÜ HEDİYESİ


sevgili dokuztepe arkadaşımız blogunun 1. yaşında hediye çekiliş yapıyor.
katılmak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz

28.01.2011

DÜĞÜN ÇORBASI

Bizim özellikle kışın tükettiğimiz bir çorba nedeni ise sanırım biraz benden kaynaklanıyor.
Kurban bayramı kış aylarına denk geldiği için ve benim aklıma kurban kemiklerini değerlendirmek gelince kurtarıcım bu çorba oluyor.Hem çok lezzetli hem de besleyici oluyor.
Kurban kemikleri de böylece değerlendiriliyor.Kemikler bitince aklıma gelmiyor bir kemik alayım da düğün çorbası yapayım diye.Sanırım aklıma gelmeme sebebi ise kasaplardaki veya marketlerdeki kemiklerin sadece kemikten vaya kenarlarında bir parça etten ibaret olması, kurban kemiklerinin kenarları ise bol etli oluyor.
Aslında bu çorbayı bazı tariflerde parça et kullanarak da yapılıyor.Ama ben kemik suyuna seviyorum,içine de kemiklerin kenarlarındaki etleri ince ince didikliyorum.Sonra bayıla bayıla içiyoruz.
Tarif vereceğim ama ölçüm yok benim, kafama göre yapıyorum.


MALZEMESİ:

Birkaç parça kemikli et
Bol miktarda su (kemikli etleri haşlamak için)
2-3 yemek kaşığı un
yemek kaşığının ucuyla tereyağ
1 yumurta sarısı
yarım limon suyu

YAPILIŞI:

Önce bir tencereye kemikli etlerimizi alıp bol suda haşlayalım
Haşlanan kemikli etlerimizi bir kaba alıp suyunu süzelim.
Tencereye unu ilave edip içine biraz unu inceltecek kadar kemik suyundan ekleyip topaklanmaması için hızlıca karıştıralım.
Bu arada ocağımızın altını açıp kalan kemik suyunu da tencereye ilave edip sürekli karıştırarak çorbamızı kaynatalım.(Eğer kemik suyu yeterli gelmiyorsa normal su da ilave edebilirsiniz.)
 Kenarda beklettiğimiz kemikli etlerimizin et kısımlarını didikleyerek çorbaya ekleyelim.
Kaynayan çorbamızın altını kısıp,bir kapta yarım limon suyu ve yumurta sarısını iyice çırpıp ılıştırarak çorbaya ilave edelim.
Bir taşım kaynatıp altını kapatalım.
Biraz tereyağını eritip içine kırmızı toz biber ekleyip çorbamızın üzerine gezdirip servis yapalım.

  • ben tereyağı içine hiç kullanmadım çünki kemik suyu yeterince yağlıydı.
  • eğer kemik suyu fazla yağlı değilse tereyağını eritip unu tereyağda kavurup sonra üzerine kemik suyunu ekleyebilirsiniz.
  • üzerine toz biberim kalmadığı için mecburen pul biber kullandım.

27.01.2011

İLK KOMŞU GEZMESİ

Bu gün aslında size özellikle kışın çok severek içtiğimiz düğün çorbasının tarifine verecektim.
O niyetle aldım kucağıma laptopumu,fotoğraflara bakarken bir de ne göreyim!
Geçtiğimiz ayın ilk günlerinde apartman gününe gitmiştim orada çektiğimiz fotoğrafı gördüm yayınlamadığımı farkettim.Sanırım gözümden kaçmış ben de bu gün düğün çorbası yerine bu postu yazmaya karar verdim.


Bu günün benim için anlamı çok büyüktü.
Çünki;  
çocukluğum ve evlenene kadar ki bütün hayatım boyunca hep komşularla iç içe büyüdüm ve yaşadım.
Öyle güzel anlar yaşadık ki onların hiçbiri unutulmaz.
Çocukluğumdaki komşularımız rahmetli Fatma teyzeyi,rahmetli Hasan amcayı,Habibe teyzeyi, Neziye ablayı,Bedia ablayı (ki artık bir nevi akraba olduk amcamın oğluyla kızı nişanlandı.)
velhasıl mahallemizdeki bütün evlerle çok güzel acı-tatlı yıllar geçirdik.
Oradan taşındığımız zaman arkamızdan herkes ağlamıştı.Tabii annemde.
Sonrasında zaten tanığımız bir çevreye sahip olduğumuz siteye taşındık,ilk başlarda bazı hayal kırıklığı yaşasakta sonra 3 yıl boyunca unutulmayacak kadar güzel günlerimiz oldu komşularımızla.
Çatkapı buluştuğumuz sabah kahvaltısı,öğlen yemeği,ikindi çayı,akşam yemekleri,akşam çayları yani gece gündüz beraber olduğumuz nadide dostlarımız oldu.
Sonra Marmaraya  taşındık ve annemler hala oradalar.
Yine tanıdık bir çevre ve yine çok iyi komşular.
Hiç bir zaman unutulmayacak kadar sağlam dostluklar,bir ekmeği paylaşacak kadar güzel anlar.
Geçtiğimiz gün şimdi çook uzaklara iş nedeniyle Sivas'a taşınan Neriman teyzeyle telefonda konuşurken
yine o mutlu günleri anıp ağlaştık.
Çok güzel günlerdi çoooookkk....

Bunları neden anlatıyorum böyle uzun uzun biliyor musunuz?

Ben hep komşunun aileden biri sayıldığı,bir lokma ekmeğin bile paylaşıldığı bir çevrede büyüdüm.
Taa kii evlene kadar.
Evlendiğim de büyük hayallerim vardı,karşı komşum benden yaşça çok büyük emekli olgun bir hanımdı.
Sevinmiştim annemin karşı komşusu Emine teyze gibi oluruz diye düşünüyordum.
Daha bir aylık evliyken evime gelen misafirlerimin ardından ertesi gün kahve içmeye geldi.
Çok sevinmiştim ama onun niyetini nerden bilebilirdim ki...
Meğer niyeti hayırlı olsun demekten ziyade beni yerden yere vurmakmış.
Gelen misafirlerim gerek ihlas yuvadan gerek marmaradan komşularımızdı.
Hepsi çok değerli ve tesettürlü hanımlardı.
Neymiş efendim süpür süpür pardesülerle çöpçülere meydan bırakmıyorlarmış ta diye  bir başladı benim evimde  neler neler Allahım resmen şoka girmiştim.
Sadece dış görünüşle alakalı bir aşağılama anlatamam.
O an yaşadığım hayal kırıklığını asla unutmuyorum.
Ben oysa ne hayaller kurmuştum...
Bir daha da ne evime çağırdım ne de onun evine gittim.
Sadece zarureten ve nezaketen karşılaştığımızda bir tebessüm ayak üstü nasılsınız o kadar.
İki yıl sonunda kendi evimizi aldığımızda bu sefer elimde olmadan yine hayal kurmaya başladım.
Ne de olsa kendi evim olacaktı o yüzden herhalde daha farklı olur diye düşünüyordum.
Evin  tadilat zamanlarında karşı komşumla tanışmıştım hoş bir hanıma benziyordu.
Her ne kadar birbirimize fazla gelip gitmemiş olsak da hiç bir zaman kırıcı olmadık.
Ne zaman karşılaşsak mutlaka hal hatır sorduk.
Bir kez evime geldi hoş birkaç saat geçirdik.
Ben iade-i ziyarete gidene kadar yine taşındım.
Üstelik oturduğum apartmanlar öyle 3-5 daireli de değildi.
İlk oturduğum  apartmanda 25 daire kendi evimin olduğu apartmanda ise 16 daire vardı.
Ve ben karşı komşum dışında kimin nerde oturduğunu bilmiyordum.
Evime ya da kapıma gelen olmamıştı hiç...
Sonrasında bazı tatsız sebeplerden ötürü yeniden taşındık bu sefer büyük bir siteye oturduk ne akla hizmetse bizim ki.
Bu sefer karşı komşumu bile tanımıyordum bir sene oturduk orada ve karşı dairede giren çıkan belli değildi.
Hatta burada yazdığım kötü bir tecrübe yaşadık orada. Nefret ettik kontratımızın bitmesini dört gözle bekledik.
Hem maddi hem manevi bize göre değildi oturduğumuz site...
Tam 28 daireli blokta bilmem kaç bin dairelik sitede  kim kime dum dumaydı.
Bütün lüksü ihtişamı elimizin tersiyle itip bir yılın sonunda şu anda oturduğumuz yere taşındık.
Öncesinde zaten apartmanda oturanların bir kısmını tanıyordum.
Arkadaşlarımdan biri de orada oturuyordu, bizim için büyük bir tesadüf oldu.
Taşındığımdan bu yana  2,5 ay geçti daha 1 ay olmadan apartman gününe katıldım.
İşte yukarıdaki masanın sahibi komşumuza misafir olduk.

Bu günün benim için önemi ise yukarıda okuduğunuz gibi benim evlendiğimden beri beş yıl boyunca hiç komşum olmadı,komşum olmadığı gibi yürüme mesafesinde bir arkadaşım bile yoktu.
Bu benim evlendikten sonraki hayatımda ilk komşu gezmemdi...

Çok zor günler yaşadık haliyle şimdi düşünüyorum da o zamanlar öyle bir sıkıntı yaşamış olmasaydım şu an burada oturuyor olmazdım.
Böyle komşularım olmazdı...

Şimdi çok şükür yaşadığım soluk aldığım her anın keyfini çıkarıyorum ve Rabbime benim gibi garip bir kuluna böyle nimetler bahşettiği için hamd ve şükür ediyorum...
Allahü teala nazarlardan ve kem gözlerden korusun saklasın...


26.01.2011

İNSAN ACZİNİ BİLİRSE...

Bugün insanoğlunun en büyük yanlışı; insan olduğunu, belli gaye ile belli bir süre için dünyaya gönderilmiş olduğunu unutması... Hatta daha da ileri gidip yaratılmayı kabullenmeyip, -hâşâ- yaratıcılığa kalkışması! İşte insanı perişan eden bu haddi aşma cür’eti... Haddi aşma, cahillikten kaynaklanmaktadır. Çünkü, gerçek ilim, insana aczini, eksikliğini ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Yaratanına karşı korkusunu ve mahluklara karşı iyiliğini artırır.

BİR GARİP YOLCU...
Eğer insan, acizliğini kabul edip Yaratanına sığınırsa, her sıkıntısında Allahü teâlâ imdadına yetişir. Yeter ki can-ı gönülden, kırık kalple sığınmasını bilsin. Bununla ilgili ibretli bir kıssa anlatayım sizlere sevgili okuyucularım:
Kibirli, gururlu bir zengin, atı ile yolculuğa çıkar. Yolda eski püskü elbiseli garip birini görür, haline acır: “Bu ormanlıkta yaya olarak yalnız başına nasıl gidiyorsun, kendine bir zarar gelmesinden korkmuyor musun?” diye sorar. O da, “Başka çarem yok, gitmem gerekiyor, Allah’a sığınıp gidiyorum” der. Atlı, merhamet edip bunu atının terkisine alır...
Bir müddet yolculuktan sonra ıssız bir yerde eşkıyalar bunları çevirir. Garip kimseye bakarlar üzerinde işe yarar bir şey yok. Bunun için zengin kimseye gözlerini dikerler. Bu arada garip kimse, beklenmedik bir yol tutarak, eşkıyaların yanında yer alır. “Bu zengin biridir, ceplerine bakın altın olabilir” der. Eşkıyalar ceplerindeki altınları alırlar. Sonra, “Kaftanı kıymetli kumaştandır. Bunu da alın” der. Onu da alırlar. Zengin kimse üzülür, adamın bu şekilde davranmasına bir mana veremez. Garip kimse, gömleğini, pantolonunu... derken, sıra iç çamaşırlarına gelir.
Aslında eşkıyalar onun iç çamaşırlarını almak niyetinde değillerdir. Fakat adam, ısrar eder “Onu da alın çünkü, çok kıymetli bir ipekten dokunmuştur!” der. Eşkıyalar bunu da almak için yönelince zengin kimse gerçek manada çaresizliğini, aczini o zaman anlar. Artık, ne memleketindeki varlığının, ne de yol arkadaşının faydası vardı. Allah’a sığınmaktan başka çaresi yoktu. Şimdi çırılçıplak kalacak, herkese rezil olacak, bu haliyle yola nasıl devam edecek, memleketine nasıl girecek... Bu haleti ruhiye içinde, zenginliğini, kibrini, gururunu bir tarafa bırakıp, kalbi kırık şekilde Allah’a sığınır; yardım ister...
Tam bu sırada nal ve silah sesleri duyulur. Başka bir eşkıya grubu aradıkları rakiplerini buldukları için saldırıya geçer. Neye uğradıklarını anlayamayan birinci eşkıya grubu aldıkları eşyaları bıraktıkları gibi, saldırıya cevap vermeye başlarlar. Ortalık karışır. İki eşkıya grubu arasında kıyasıya bir kavga başlar. Çoğu ölür kalanlar da canlarını zor kurtararak kaçıp giderler.
Zengin ile garip baş başa kalır. Zengin kimse eşyalarını toplar, elbiselerini giyer. Garibi bırakıp yola devam etmek üzere iken, merakını yenemeyip sorar: “Yaptığını beğendin mi? Sana iyilik yaptım, atımın terkisine aldım, seni sıkıntıdan kurtardım. Fakat, sen eşkıyalardan yana oldun. Beni soymalarına yardım ettin. Bu insanlığa sığar mı?”

“İMDAD-I İLAHİ YETİŞİR...”
Garip adam şöyle cevap verir: “Önce seni üzdüğüm için özür dilerim. Hakkını helal et! Şunu da unutma ki, çok defa sıkıntılar zirveye çıkmadıkça ve mazlum kimseler canı gönülden Allah’a sığınmadıkça, imdad-ı İlahi yetişmez. Bu eşkıyalar, eşyaları aldıktan sonra bizi de öldürüp gideceklerdi. Bu hâlden ancak bizi imdad-ı İlahi kurtarabilirdi. Bunun için de samimi bir şekilde kırık kalple Allah’a sığınmamız gerekiyordu. Elbiselerini aldıkları zaman, nasıl olsa yenisini alırım, diye üzülmedin. Fakat iç çamaşırına sıra gelince durum değişecekti... Çaresiz kalıp can-ı gönülden kırık kalple Allah’a sığınacağını biliyordum. Bunun için, ben ısrar edip işi bu noktaya getirmek istedim. Neticede istediğim oldu. Çaresizliğin zirveye çıkması ve kırık kalp ile Allah’a sığınma bir araya gelince, imdad-ı İlahi yetişti ve kurtulduk. Anladın mı şimdi?”
Adam, “anladım” der ve biraz önce kızdığı garip adama bu sefer teşekkür eder...



( Bu gün Türkiye gazetesinde Mehmet Oruç'un köşe yazısı.Çok beğendiğim için sizlerle de paylaşmak istedim. )

25.01.2011

ÇİKOLATALI KEK

Yemek kursumuzun son tarifine geldi sıra.
Tarifimiz bildiğiniz kek sadece üzerine çikolatalı sos hazırladık ve görüntüsüyle ganaj pasta oldu.


Tadı da güzeldi ben beğendim.
Eğer bu tarifi uygulayarak aynı bu şekilde süsleyecekseniz keki biraz sütle ıslatmanızda fayda var.
Hatta biraz küçük bir kalıpta pişirerek arasına krema hazırlayabilir bir pasta yapabilirsiniz.

MALZEMESİ:

Kek İçin:

3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
125 gr. margarin veya tereyağ (eritilmiş soğutulmuş)
1 su bardağı ceviziçi
1 yemek kaşığı tarçın
1,5 - 2 su bardağı un
1 kabartma tozu
1 vanilya

Üzerine:

100 gr. bitter çikolata
1 çay bardağı krema
50 gr. beyaz çikolata
2 yemek kaşığı sıvıyağ

YAPILIŞI:

Şeker ve yumurta çırpılır.
Ilıyan margarin eklenir.
Kalan malzemelerde ilave edilip kek hamuru hazırlanır.
Yağlanmış ve unlanmış yuvarlak kalıba dökülür.
170C fırında pişirilir.

Krema ısıtılır,bitter çikolata içine atılıp altı kapatılır.
Karıştırılarak çikolata eritilir,soğuyan kekin üzerine dökülür.

Benmari usulü eritilen beyaz çikolata ve yağ kekin ortasından başlanarak üzerine dökülür ve kürdanla şekil verilir.

24.01.2011

PATATESLİ RULO ve LEBLEBİ HELVASI

Yemek kursundan iki pratik tarif daha...
İlk tarifimiz patatesli rulo.
Patates olsun da her şekilde yerim diyenlerdenseniz bunu da seveceksiniz.
Aslında streçe sarılıyor biz de iki türlü yaptı arkadaşlar.
Bir kısmı streçe sarıldı diğer kısmı şekilli kalıba bastırıldı.
Bence şekilli kalıpta çok daha güzel oldu ben de onun fotoğrafını çektim zaten.



Patatesli Rulo

MALZEMESİ:

1 kilo patates
yarım limon suyu
yerım demet maydanoz
200 gr. kornişon turşu
100 gr. biberli yeşil zeytin
sıvıyağ, tuz,karabiber

YAPILIŞI:

Patatesler haşlanıp ezilir.
İnce kıyılan maydanoz ve rendelenmiş suyu sıkılmış kornişon turşu,baharatlar,limon suyu,sıvıyağ,ve doğranmış yeşil zeytinin yarısı eklenip karıştırılır.
Bir streçe sarılıp rulo yapılır,buzdolabında 1-2 saat dinlendirilir.
Streçten çıkarılan salata doğranmış zeytin ve maydanoz yaprakları ile süslenip servis yapılır.


İkinci tarifimiz ise leblebi helvası.

Patatesi her türlü yerim ama bunu bir daha ne yaparım ne de yerim.
Yani bu yaşıma kadar tatmamıştım hiç de birşey kaybetmemişim.
Beğenmediysen niye veriyorsun tarifini diyorsanız da bulunsun belki seven biri çıkar.
Helvanın tepside fotoğrafını çekemedim biz bulaşıkda görevliydik o an da arkadaşlar servis yapmaya başlamışlardı.
Benimle birlikte fotoğraf çeken arkadaşımda pek beğenmemiş olacak ki o da çekmemiş fotoğrafını.
Bu tabağımdaki görüntüsü.
Çocukken okul önlerinde leblebi tozu satılırdı,pipetlerle hüppp diye çekerdik sonra da boğazımıza takılıp öksürtürdü. Leblebi tozunu severim ne de olsa çocukluğumu hatırlatıyor ama helva olunca pek hoş olmuyor.
 (Esra bak dediğini yapıyorum tadları hakkında yorum yapıyorum ama kendimi çok kötü hissettim.Hani yemekteyizdeki çok güzel ve lezzetli bir şeyi yiyipte reyting ve para için dudak bükenlere benzedim. )
Sözü kısa keseyim merak ederseniz deneyin eğer denerseniz de yorumlarınızı bekliyorum düşünceleriniz benim için önemli.

MALZEMESİ:

500 gr. tuzsuz sarı leblebi
1 su bardağı toz şeker
2 su bardağı su

YAPILIŞI:

Leblebi robottan çekilir,tel elekten eklenip un haline getirilir.
Yarım su bardağı ayrılır.
Su ve şeker 4-5 dakika kaynatılır.
Sıcakken leblebi tozuna dökülür,önce kaşıkla karıştırılır.
Sonra elle biraz yoğrulur.
Nemli bir borcama bastırılır.
Ayrılan leblebi tozu üzerine serpilir.
Bıçakla dilimlenip servis yapılır.




23.01.2011

HALEP İŞİ EZMELİ KEBAP


Kebap restaurantlarında severek yediğimiz kebabın biraz değişik hali.
Yemek kursunda bu haftanın kebabı Halep işi ezmeli kebaptı.

MALZEMESİ:

1 kilo domates
500 gr. kuzu-dana karışık kıyma
1 yumurta
1 kuru soğan
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı kekik
1 çay kaşığı pulbiber
3 kırmızı etli biber
4 sivri siber

YAPILIŞI:

Domatesler ikiye bölünüp,sap kısımları çıkartılır.
Yağlanmış fırın tepsisine dizilip 200 ısılı fırında iyice pişirilir.
Kabukları çıkartılıp ezilir.
Kıyma,soğan,yumurta ve baharatlarla köfte yoğrulur.
Misket gibi yuvarlanır.
Yağlanmış tepside fırında kızartılır.
Biberler közlenip temizlenir,ince kıyılır.
Domateslere eklenir.
Pişen köftelerin üzerine domatesli karışım dökülüp harmanlanır.
200 C de tekrar fırınlanıp sıcak servis yapılır.

22.01.2011

YEMEK KURSU 8. HAFTA ve HACEGAN ÇORBASI

Bu hafta yemek kursumuzda herkes de biraz yorgunluk ve bitkinlik vardı.
Tabi başta ben de:)
Öyle halsiz ve keyifsizdim ki bu gün hiç bir yemekte görev alamadım.
Aslında birazdan tarifini vereceğim çorbada görevliydim ama sağolsun diğer kızlar yaptı benim yerime,baktılar ben de hareket yok. Bir de kahvaltı yapmadan gitmiştim yolda sadece bir poğaça alıp yemiştim o kadar. Açlık ve günlerin yorgunluğu derken yemek yedikten ve iki fincan sade neskafeyi içtikten sonra biraz kendime geldim.
İşte bu haftaki menümüz:


  1. HACEGAN ÇORBASI
  2. HALEP İŞİ EZMELİ KEBAP
  3. PATATESLİ RULO
  4. ÇİKOLATALI KEK
  5. LEBLEBİ HELVASI
Tariflerimize yine her zaman ki gibi çorbamızla başlıyoruz.
Sevgili arkadaşım Esra bir önceki postlarda yemekler hakkında yorum da yapmamı istemişti.
Aslında herkesin damak tadı biraz farklıdır, mesela benim çok beğendiğim bir şey sizlerin, sizin çok beğendikleriniz de belki benim damak tadıma uymayabilir.
Ama emir demiri keser demişler :)) sevgili arkadaşım kendi deyimiyle bloglarımızın kaynanası böyle emir buyurdular:))


Gelelim hacegan çorbamıza;

Ne yalan söyleyeyim malzeme listesini yazarken çorbadan yana pek umudum yoktu.
Ama tadına bakınca yanılmışım.

Güzel ve besleyici bir çorbaydı,eğer içinde taneli bir çorba sevmiyorsanız blenderdan da geçirebilirsiniz.
Hatta mantar veya bezelye sevmeyen birine bile  o zaman rahatlıkla içirebilirsiniz.
Kendim için söylüyorum ben pek taneli çorbalardan hoşlanmıyorum sanırım,( bazı istisnalarda var tabi) yine de pürüzsüz seviyorum çorbayı.Hatta tarhana çorbasını bile blenderdan geçiriyorum.
Bu çorbayı bir gün yapıp eşime  tatdırmayı  düşünüyorum mantarı hiç sevmez de :)
Bir de yemeklerde kullandığınız yağ çok önemli.Bu çorbada tereyağ yerine teremyağ kullanılmıştı kokusu margarin gibi geliyordu. Unutmadan terbiyeli çorbalarda mutlaka limon suyunu ve yumurta sarısını çok iyi çırpın, yoksa içine karıştırdığınız gibi yumurta hemen pişiyor ve kaşığınıza yumurta sarıları gelebiliyor.Bizim gibi yumurta sevmeyenlerin kaşığına gelirse artık gerisini siz düşünün:(

Çorbalar hakkında bu kadar küçük bilgilerden sonra artık tarife geçebiliriz:)

MALZEMESİ:

2 yemek kaşığı tereyağ
3 yemek kaşığı un
1 adet havuç
1 adet patates
1 adet kuru soğan
1 su bardağı kıyılmış mantar
1 su bardağı bezelye
2 su bardağı süt

 Terbiyesi İçin:
1 yumurta sarısı
yarım limon suyu

Üzerine:
biraz sıvıyağ
kırmızı pul biber

YAPILIŞI:

Yemeklik doğranan soğan ve küp doğranmış havuç tereyağında biraz kavrulur.
Küçük doğrana patates ve un eklenip biraz daha kavrulur.
İnce kıyılmış mantar,bezelye biraz su eklenerek sebzeler iyice pişirilir.
Ilık sütü eklenip kıvamı ayarlanır.
Terbiyesi yapılıp ılıştırılır,kaynayan çorbaya eklenir.
Tuz ilavesiyle altı kapatılır.
Yağda kızdırılan pul biber üzerine dökülüp servis yapılır.





21.01.2011

ISLAK KURABİYE

Yemek kursunda yaptığımız kurabiye.
Görüntüsü yapılışı aynı tarifini daha önce burada verdiğim karyağdı kurabiye gibi.
Aralarındaki fark bunun hamuruna yoğurt ilave ediliyor içine ise elma konuluyor.

MALZEMESİ:

1 paket margarin (veya tereyağ)
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı tozşeker
2 yemek kaşığı yoğurt
1 vanilya
1 kabartma tozu
aldığı kadar un

İç malzeme için:

3-4 adet elma
2 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı tarçın
1 su bardağı dövülmüş ceviziçi

Üzerine:

3 yemek kaşığı toz şeker
1 su bardağı su
1 su bardağı hindistan cevizi

YAPILIŞI:

Hamur malzemeleri karıştırılır kulak memesi yumuşaklığında hamur yoğrulur.
1 saat dolapta dinlendirilir.
Küçük bir tencerede rendelenmiş elma,şeker ile pişirilir.
Tarçın ve ceviziçi eklenip soğumaya bırakılır.
Dinlenen hamurdan ceviz büyüklüğünde kopartılır.
İçi oyulup elmalı harçtan konulur.
Yuvarlatılıp yağlanmış tepsiye dizilir.
170 ısılı fırında beyaz kalacak şekilde pişirilir.
1 cezveye su ve şeker konulup eriyinceye kadar ısıtılır.
Soğuyan kurabiyeler önce ılık suya sonra hindistan cevizine bulanıp servis yapılır.



20.01.2011

HAVUÇLU AYVALI PİLAV


Geçen hafta yemek kursunda yapılan pilavımız.


MALZEMESİ:

100 gr. kuzu kuşbaşı et
2 yemek kaşığı tereyağ
1 adet havuç
1 kuru soğan
1 adet ayva
1 kase pirinç
tuz,karabiber
1 tatlı kaşığı kimyon

YAPILIŞI:

Etler minik minik doğranır ve yağda kavrulur.
Doğranan soğanlar ve havuçlar ilave edilir biraz daha kavrulur.
Yıkanıp süzülen pirinç ve küp doğranmış ayvalarda eklenip kavurmaya devam edilir.
Suyu,tuzu ve biberi eklenip kısık ateşte pişirilir.
Demlendikten sonra kimyonla harmanlanıp servise sunulur.




18.01.2011

BEYAZ LAHANA SALATASI (COLESLAW)


Sevenleri iyi bilir ki en iyi coleslaw KFC de yenir :)
Bizim tarif turkish versiyonu :)
İsterseniz sadece beyaz lahana salatası da diyebilirsiniz.

MALZEMESİ:

1 adet küçük beyaz lahana
1 havuç rendesi
3 yemek kaşığı süzme yoğurt
3 yemek kaşığı mayonez
yarım demet maydanoz
1 su bardağı iri dövülmüş ceviziçi
 2 yemek kaşığı kuru üzüm (10 dakika suda bekletilmiş)
tuz,yarım çay kaşığı karabiber

YAPILIŞI:

Lahana ince ince kıyılıp tuz ile ovulur.
20-25 dakika kadar bekletilip suyu sıkılır.
Havuç rendesi,kıyılmış maydanoz,kuru üzüm ve ceviziçi ile karıştırılır.
Yoğurt ve mayonez eklenir.
Hepsi iyice karıştırılır.
Servis tabağına alınır.
Maydanoz veya dereotu ile süslenip servis yapılır.




17.01.2011

FIRINDA BEĞENDİLİ TAVUK


Yemek kursunda ben ve arkadaşlarım Demet ve Havva üçümüzün beraber yaptığı ana yemeğimiz.
Ayıptır söylemesi ama çok güzel oldu eee nede olsa bizlerin eli değdi:))
Ben dün akşam evde denedim.Eşimin de hoşuna gitti.
Kursta patlıcan alıp közledik mevsimi olsa neyse ama şu an patlıcan mevsiminde değiliz,o yüzden ben 
konserve aldım hazır közlenmiş.

Bu da benim evde yaptığım.

MALZEMESİ:

1 kilo kuşbaşı tavuk eti
3-4 dal taze soğan
3 sivri biber
1 yemek kaşığı margarin(ben tereyağ kullandım)
tuz,karabiber

Beğendi için:

2 yemek kaşığı margarin(ben tereyağ)
2 yemek kaşığı un
2 su bardağı süt
5 patlıcan
tuz

Üzerine:

bol kaşar peynir

YAPILIŞI:

Taze soğan ve biber ince doğranır,yağ ile biraz çevrilir.
Tavuk eti eklenir,suyunu salıp çekene kadar pişirilir.
Tuz ve biberi eklenir.
Patlıcanlar üç-dört yerinden delinip közlenir.
Soyulup ince kıyılır.
Bir tencerede yağ eritilir,unla biraz kavrulur.
Süt eklenip karıştırılır.
Kıyılan patlıcanlar eklenip koyulaşana kadar pişirilir.
Dikdörtgen borcama tavuk eti yayılır.
Beğendi üzerine dökülür,bol kaşar peynir serpilip 180 ısılı fırında üzeri kızarana kadar pişirilir.


  • patlıcanların kabuklarını çabuk ve pratik soymak için iki ayrı yöndem var.birincisi buzdolabı poşeti gibi bir poşete koyup birkaç dakika bekletmek
  • diğeri ise ocaktan aldığınız gibi hemen soğuk su doldurulmuş bir kaba alıp bir kaç dakika bekletmek
  • biz ikinci tercihi denedik şokladık patlıcanları rahat soyduk ilk tercih daha kolay oluyor ama bu sefer de naylon poşet ve sıcak teması olduğu için sağlık için pek faydalı olmuyor.





16.01.2011

YEMEK KURSU 7. HAFTA KREMALI ISPANAK ÇORBASI

Geçen hafta yemek kursuna gidemediğim ve arkadaşlarımdan da fotoğraflarını alamadığım için bu haftayı yedinci hafta olarak değerlendiriyorum.
Bu hafta neler yapmışız hadi bir bakalım:


  1. KREMALI ISPANAK ÇORBASI
  2. FIRINDA BEĞENDİLİ TAVUK
  3. HAVUÇLU AYVALI PİLAV
  4. ISLAK KURABİYE
  5. BEYAZ LAHANA SALATASI       

Tariflerimize ıspanak çorbasıyla başlıyoruz.
Yalnız benim gibi görünüşe bakıp değerlendirmeyin ben ilk başta gördüğümde hiç hoşlanmadım büyük hayal kırıklığına uğramıştım.Tadı çok güzel ama görüntü çok vasat bence blenderdan kesinlikle geçirilmeli,böylece hem görüntü kurtarılmış olur,hem de ıspanak sevmeyenlere bile içirebilirsiniz.
Unutmadan bir de içindeki sarmısak miktarı bana biraz fazla geldi siz isterseniz azaltabilirsiniz.
Sonuç olarak tadını beğendim en kısa zamanda ıspanak alıp yapacağım tabiiki blenderdan geçirerek :)

MALZEMESİ:

250 gr. ıspanak yaprağı
3 yemek kaşığı tereyağ
3 yemek kaşığı un
2 su bardağı süt
2 su bardağı su
3 su bardağı tavuk suyu
4 diş sarmısak
tuz,karabiber
üzerine kıtır ekmekler

YAPILIŞI:

Yağ ve un rengi dönene dek kavrulur.
Soğuk su ve tavuk suyu eklenir.
Çok ince doğranan ıspanak yapraklarıda eklenip karıştırılır.
Kaynayınca ılık sütü ilave edilir.
Ezilmiş sarmısaklar tuz ve biberi de ilave edilip 2-3 dakika daha kaynatılır.
Kıtır ekmekler ile servis yapılır.



14.01.2011

HARDAL SOSLU PATATES SALATASI


Geçtiğimiz pazar günü gelen misafirlerime yapmıştım.
Ben patatese hardalı çok yakıştırıyorum ve severek tüketiyorum yalnız eşim pek sevmediği için arkadaşlarımla birlikteyken yapmak daha iyi oluyor.
Ben ölçü falan kullanmadım aslında.
Patatesleri haşlayıp küp küp doğradım.
Bir kaç dal roka ve yeşil soğan doğrayıp patateslerle karıştırdım.
Sosu içinde, 2-3 kaşık hardal (aslında pateteslerin rengini sarıya döndürene kadar)  ve 1-2 kaşık zeytinyağını birlikte çırpıp salatamızın üzerine döküp karıştırdım.Baharat olarakta biraz kimyon karabiber  ve kırmızı pul biber kullandım.

İşte hepsi bu kadar 
Yapacak olanlara kolay gelsin, yiyecek olanlara afiyet olsun :)

13.01.2011

PROF.DR.EKREM BUĞRA EKİNCİ'NİN KALEMİNDEN MUHTEŞEM YÜZYIL'DA GÖZE TAKILANLAR

orijinal yazıya buradan ulaşabilirsiniz.


MUHTEŞEM YÜZYIL’DA GÖZE TAKILANLAR

12 Ocak 2011 Çarşamba


Haftalarca Muhteşem Yüzyıl konuşuldu. Herkesin merakı şuydu: Avrupalıların Muhteşem 

Süleyman dediği tarihin en meşhur şahsiyetlerinden Kanuni Sultan Süleyman ve zamanı 
acaba hakkıyla tasvir edilebilecek mi?


Tarihî filmlerin tarihi sevdirerek öğrettiğine şüphe yok. Bu işte en ileri olan da bence
 İngilizlerdir. 1950’lerde parlakHollywood prodüksiyonlarını da yabana atmamak lâzım. 
Biz maalesef bu hususta geriyiz. Geçenlerde çok konuşulanMuhteşem Yüzyıl dizisine de bu 
cihetten bakılacak olursa söylenecek bazı şeyler var. Günlerdir hakkında o kadar konuşuldu ki 
seyredince bir bardak suda fırtına koparıldığı hissine kapılıyorsunuz. Ama menfi reaksiyon
 gösterenleri de mazur görmek lâzımdır. Senelerdir Osmanlılar hakkında öyle şeyler yazılıp
 çizildi ki, insanlar ister istemez endişeleniyor. Mamafih film yapımcıları bundan memnun olsa gerek.
 Reklamın iyisi kötüsü olmaz demişler. Dizide çok şükür ideolojik bir hava sezilmiyor. Hatta
 tarihe alâkayı arttırmaya yardımcı bile olabilir. Namazı ile, duası ile, güçlü karakteri ile, zengin
 iç dünyası ile yerinde bir Kanuni Sultan Süleyman portresi çizilmeye çalışılıyor.

Bir kere dekor ve kostümlere diyecek bir şey yok. Bu bakımdan Tudors dizisinden geri
 kalmıyor. Ancak senaryo vediyaloglar zayıf. Tempo ağır. Daha çok dokümanter filmlerin 
drama kısımlarına benziyor. Çok muvaffak şahıslardan seçilmiş başrol artistleri, diziye uymamış.
 Uzun boylu, uzun boyunlu, elâ gözlü, zayıf ve o tarihte 26 yaşında bir genç olan Kanuni 
Sultan Süleyman rolünü, yüz hatları sert, yapılı, mavi gözlü kırkında bir karakter artisti oynuyor.
 Çok güzel yüzlü, mağrur Makbul İbrahim Paşa rolü, romantik komedilere yakışan
 sevimlilikte bir aktöre verilmiş. Hafsa Vâlide Sultan gibi çekik gözlü ve hanım hanımcık bir
 şahsiyete Nebahat Çehre uymamış. Bunları geçelim.

Dilimizi nasıl biliyor?

1) Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktıktan sonra babasının nedimi Hasan Can’la görüşüyor.
 Enderun muallimlerinden, âlim ve sanatkâr Hasan Can burada 60’lı yaşlarda ezik memur tipleriyle
 tanınan bir aktör tarafından canlandırılıyor. Halbuki bu tarihte 30 yaşında idi. Hasan Can’in oğlu
 Hoca Sadeddin Efendi meşhur eseri Tâcü’t-Tevârih’te böyle bir konuşmadan bahsetmez.
 Film için kurgulandığı farzedilse bile, babasının ölüm döşeğinde kendisini sorup sormadığına dair
 Kanuni’nin suali üzerine Hasan Can “Sürekli sizden bahsederdi” demesi de tarihe aykırıdır.
 Tâcü’t-Tevârih Yavuz Sultan Selim’in ölüm döşeğini anlatır ama bundan hiç bahsetmez.

2) Hafsa Vâlide Sultan saraya yeni gelen Hürrem Sultan’la kendi dilinde konuşuyor. Bir kaç sahne
 sonra Hürrem Sultan birine "Dilimizi nasıl biliyor?" diye sorunca "Kırım hanının kızıdır da 
ondan" cevabını alıyor. O devirde Kırım yarı müstakildir, Rusya ile münasebeti de harb 
üzerine kuruludur. Kırım’da Rus tesiri bahis mevzuu değildir. Hafsa Sultan’ın Rusça veya
 Ukranca bilmesi beklenmez.

3) Padişah İbrahim Paşa’yi hasodabaşı yapınca, bir vezir "Bu dönmeyi nasıl hasodabaş
ı

 yapar" diye sızlanıyor. Has Oda ve hatta Enderun’un tamamı zaten köle ve devşirmelerden 

müteşekkildir. Hal böyleyken bir vezirin bu sözü etmesi abestir. Üstelik İbrahim Paşa devşirme

 değil, 6 yaşında esir edilmiş Rum asıllı bir köle idi. Sonradan ailesini getirtti. Hepsi Müslüman

 olup Osmanlı hizmetine girdiler.


4) Bir sahnede askerler "Cülûs bahşişimiz verilecek" diye seviniyorlar. Askerlere bakıyoruz,
 en genci 45-50 yaşında hımbıl adamlar. O yaşta kimse orduda kalmaz.

5) Cafer Ağa idam edildikten sonra Venedik elçisi geliyor ve biri onun idamı kaçırdığını söylüyor.
 Bir kaç sahne sonra başka biri "Venedik elçisi de idamdaydı, ödü patlamıştır" diyor.
 hangisi doğru? Üstelik idam böyle ulu orta yerde değil, balıkhanede yapılırdı.

6) Dizinin başından sonuna "sultan" kelimesi defalarca kullanılırken, "padişah" kelimesi hiç 
kullanılmıyor. Hakikat böyle değildir.


İngiltere’yi kim takar!

7) Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk işi divan toplantısına katılıp bazı kararlarını açıklamak oluyor. 
Sultan Fatih’ten itibaren padişahlar divan toplantısına katılmaz, belki kafes arkasından dinlerdi. 
Kanuni Sultan Süleyman’ın katıldığına dair hiç delil yoktur. Ama katılmadığına dair delil vardır.

8) Padişah divan toplantısında Cafer Ağa’nin muhakeme edilmesini emrediyor. Bir kaç sahne sonra 
bir münâdi padişahın Cafer Ağa’nın idamını emrettiğini söylüyor. Hangisi doğru?

9) Padişah Venedik elçisiyle konuşurken Alman imparatoru Şarlken ve Fransa kralı Fransuva’nın
 mücadelesi için"Bakalım kim kayzer olacak?" meâlinde bir söz ediyor. Burada kayzer
 kelimesinin kullanılmasının doğru olup olmadığı bir yana, bu cümleyle padişah ne demek istemektedir,
 anlaşılır değildir. Kayzer Roma imparatoru için kullanılır. “Benim rakibim Şah İsmail değil,
 Şarlken, François, Heny Tudor” derken, İngiltere o zaman Avrupa’nın büyük devletleri 
arasında bile değildi. Şah İsmail de zaten sığındığı ininde 6 sene sonra öldü.

10) Padişah Venedik elçisiyle konuşurken "Venedik dükü" diyor. Bunun doğrusu "Doç" olacaktır.
 Doç’un İngilizcesi dük’tür. Mânâsı da başkadır.

11) Dizide Yavuz Sultan Selim oğluna Rodos’u almak üzere kalyonlar yaptırmayı vasiyet ediyor. 
Halbuki denizcilik tarihine kalyonun girişi bu tarihten bir asır sonradır. Yani o zaman ortada kalyon
 diye bir gemi sınıfı yoktu.

12) Yavuz Sultan Selim vefat etmiş. Ortada bir matem var. Bir yanda havai fişekler atılıyor,
 bir yanda padişah eğlence tertib ediyor. Olacak iş değil.


Harem bir mektepti, eğlence yeri değil!

13) Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığı tarihlerde Topkapı Sarayı'nda bir harem dairesi
 yoktu. Sultan Fatih’in sarayı, İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerde idi. Eski Saray
 diye bilinir. Halkın Topkapı Sarayı dediğiYeni Saray ise devlet ofislerinin bulunduğu yerdi. 
Padişah akşamları yatmak için Eski Saray'a giderdi. Topkapı Sarayı harem dairesi Sultan 
Kanuni’nin torunu Sultan III. Murad devrinde kurulmuştur.

14) Bir sahnede Hürrem Sultan’ın ailesinin intikamını almak üzere saraya giren bir kadın 
intibaı uyandırılmış ki çok yanlıştır. Ailesinin öldürüldüğü malum değildir. Muhtemelen esir 
edilmediler. Hürrem Sultan, saraya 12 yaşlarında girdi. O zaman Kanuni Sultan Süleyman
 Kırım’da Kefe Vâlisi idi. Çok güzel değildi ama, zekâsı ve sempatikliği ile temayüz etti.
Hürrem (sevimli) ismi bu yüzden kendisine verildi. Şiirler yazan, edebiyat, dikiş-nakış,
 musiki bilen entelektüel bir hanımdı. Hürrem Sultan hataları ve zaafları bir yana, Kanuni Sultan 
Süleyman gibi herkesin övdüğü bir cihan padişahının gönlünü kazanmış; kocasına 
destek olmuş; hayır hasenatıyla kendisini sevdirmiş bir şahsiyettir. Kocasının sevdiği kadınlar 
kıskanılır, iftiraya uğrar.

15) Harem bir mektepti, eğlence yeri değildi. Harem padişahın evidir. Burada ciddiyet,
 sükûnet, edep ve terbiye hüküm sürer. Hürrem Sutan’ın ikide birde bakıp imrendiği gözdele
r balkonu başka bir âlem. Filmlerde tasvir edilen kibar randevuevlerini andırıyor. Balkonda 
mânâsızca salınan şuh bir sürü kadın. Gerçeği aksettirmiyor. Padişah, şatafatı, güzel yaşamay
ı severdi. Ama zannedilenin aksine kadınlara düşkün değildi. Dört hanımı vardı. Hürrem’den 
sonra da kimseye iltifat etmemiştir. Fevkalâde prensipli, protokole çok bağlı, aynı zamanda
 pek zarif bir zât idi. Edebî kıymeti yüksek şiirleri vardır.

16) Padişahı eğlendirecek cariyeleri hasodabaşı seçiyor. Hasodabaşı hareme bile giremez.
 Cariyeler saraya alındığında haremin mutfak, kiler, hamam, hastane gibi muhtelif kısımlarına
 ihtiyaca göre dağıtılır.  Zeki ve güzel olanları vâlide sultan dairesine alıp yetiştirir. Padişaha 
takdim eder. Bunlar padişahın cariyesi olduğundan hepsi nikâhlı zevcestatüsündedir. 
Câriyelerin örtünmesi dinen farz değildir. Haremde zaten herkes açık saçık dolaşabilir. 
Çünki erkek sinek bile hareme giremez. Ama edeb de muayyen şekilde kapalı giyinmeyi icab ettirir.
 Haremde bir kız serkeşlik yaparsa, bir gün tutmaz, saraydan çıkarırlar. Mendil atma, 
padişaha bağırma, kucağına düşme gibi hafiflikler haremde yoktur. Hele dizide cariyelerin
 dansı tamamen uydurma. Düğünde dernekte oynamak vardır ama oryantal dans bize 
son yıllarda gelmiştir. Osmanlı eğlence telakkisi bu değildir.

17) Cariyeleri harem ağaları değil, kadın ve gerekirse kafes arkasından erkek muallimler
 terbiye eder. Bunlar hareme girmez, haremle dışarının irtibatını temin eder. Hareme 
doktor mu, hoca mı gelecek, odun mu alınacak, cariyeler gezmeye mi götürülecek bununla 
meşgul olur. Hepsi oturaklı adamlardır. Hadım olmak, efemine davranmayı gerektirmez
.

 Dizidekiler kulaklarındaki küpeler, garip türbanlarıyla Hindli falcılara benziyor.

 Harem ağalarının hepsi zencidir. Dizidekiler nedense beyaz.


Kafe gençliği Türkçesi

18) Padişah ve devlet adamları ekseriya, Hasodabaşı İbrahim Paşa ise dizinin hemen her 
sahnesinde başı açıkgeziyor. Bu mümkün değildir. Resmi hallerde kavuk, evde ise takke giyilir.
 Başı açık asla durulmaz. Şarkta bu çok ayıp karşılanır. Üstelik devlet adamları arasında sakallı
 kimse neredeyse yok. Bunlar süklüm püklüm halleriyle daha çok köy ihtiyar heyetine 
benziyor. Hele uzun saçları, kirli sakalıyla genç bir adam, kaptan-ı derya Cafer Ağa rolüne hiç yakışmamış.

19) Dizide kullanılan Türkçe bugün kafe gençliğinin kullandığı Türkçeye çok benziyor. Evet, 
ağdalı Osmanlıca kullanılsın denemez ama madem ki bu bir “dönem dizisi”, o halde
 Hatırla Sevgili kadar herkesin bildiği eski kelimeler kullanılmalıydı. Şu haliyle çok itinasız duruyor.

Bizde yıllarca tarihî gerçekler ve sanat yönünden zayıf, üstelik koyu ideolojik filmler yapıldı 
ve romanlar yazıldı. Seneler boyu tarih öğretilmedi, kültür anlatılmadı. Nesiller bir öncekinden
 o kadar kopuktur ki, ne lisanını anlar, ne terbiyesini bilir, ne dünya görüşünü çözebilir. Bir yandan 
mekteplerdeki sıkıcı tarih dersleri, bir yandan da bu ideolojik film ve romanlar insanları tarihinden
 soğuttu. Şurası memnuniyet vericidir ki, insanlar artık hâdiselere demokrat bir havayla yaklaşıyorlar.
  Ancak tarihî hâdiseleri bilmek yetmiyor; analiz de yapmak gerekiyor. Bu da fıkıhtan tasavvufa,
 edebiyattan sosyal hayata kadar İslâm-Osmanlı kültürünü iyi bilmeyi icab ettiriyor. Burada hassas
 davranılırsa, zamanla hiç menfi reaksiyonla karşılaşmadan reytingi yüksek, ama aynı zamanda
 bilgilendiren, tarihe yönlendiren ve tarihi sevdiren filmler, romanlar yapılacağından ümitliyiz.