Pages

29.10.2010

SİNOP ZEKİYE TEYZEMİZİN KÖYÜ:7

Gerze de babamın teyzesinin oğlu Celal dayıda kalmıştık perşembe günü.Cuma günü ise gerzenin merkezini dolaştık sonra minibüsle Sinop a gittik.Oradan tekrar bir minibüse binip annemin teyzesi Zekiye teyzemizin gelin olduğu köye gittik.
Bir baktık ki İstanbul dan oğlu Ali dayım ve Sevgi yengem de oradalar. Hatta burada bahsetmiştim Gülsüm  teyzemden parmaklıklar ardında dizisinde figüran olarak rol aldı diye işte Gülsüm teyzem de oradaydı.
Dizinin ilk bölümlerinde hatta ilk sezonunda rol almış. Menşur oldu yani:))
Biz gider gitmez hemen kolları sıvadılar ve işte bu mamaları yaptılar.


Sevgi yengem açtı


Gülsüm teyzem pişirdi.


Bizim için hemen hamur yoğurdu Sevgi yengem ve misss gibi dumanı üstünde katlama yaptılar.
Bizim yörede katlama deniyor bazı yörelerde ise katmer deniyor.Tarif için buraya tıklayabilirsiniz.

Gece de Zekiye teyzenin gelini Saniye yengede  kaldık.

Sabah uyandım bir de baktım böyle enfes bir kahvaltı masası hazır.
Bir tek kuş sütü eksik masada onun yerine halis muhlis katkısız inek sütü vardı.

pırasa kızartması

Neler vardı üfff neler yoktu ki...
bahçeden domates salatalık biber
patates kızartması,biber kızartması
tereyağlı patlıcan közlemesi
tereyağlı yumurta
miss gibi tereyağ, peynirler,
sıcacık ve taptaze süt
reçeller...

ve daha neler neler...
Hepsi dalından hepsi organik...

Ağzımın suyu aktı şimdi :)

O  gün arabaya doluştuk ve inceburuna gittik.

Babadan çocuğa devrediliyormuş fenerin bekçiliği.
Hatta birkaç mezar var onlara ait.
Muhteşem bir deniz manzarası var.

Aslında inceburun fenerinde çok güzel fotograflar çektik ama hepsinde biz varız:)
buraya sadece bu kadar ekleyebildim.

Gezdik geldik yorulduk,karnımız acıktı.
Gelin görümce hemen bir hamur yoğurdu bu sefer de mantı yaptılar.
Onlar mantı yaparken biz anne-kız kucaklaşıp yatarken uyuyakalmışız.
Uyandığımızda mantıları pişiriyorlardı.
Oysa ki yapım aşamasını fotograflamak istiyordum sizin için.
Bizim mantımızın şekli biraz farklı çünki, biz çocukken teksas-tommiks çizgi romanları okur kovboy filmleri izlerdik.Sanırım onların da etkisiyle abimle mantımızın adını kovboy şapkası koymuştuk:)
tencereden alınırken:)

cevizli mantımız

yoğurtlu mantımız

O gün orada yediğim mantının tadı hala damağımda...
Öyle nefis öyle lezzetlisini daha önce hiç yemedim desem yeridir.
Unu,eti,yoğurdu,cevizi,tereyağı herşeyi ama herşeyi organik.


Akşamüstü Gülsüm teyzemle bahçeden mısır topladık.
Akşam güzel bir ateş yakıp birlikte közledik.
Sonra da afiyetle mideye indirdik.

Bu kadar yeme-içmeden sonra biraz köyü dolaştık.
Ahıra girdim bir de fotoğrafladım.
Benim bildiğim ahırlar pis kokar hep ama bu ahır tertemizdi ve yaz sıcağı olmasına rağmen hiç bir koku yoktu.
Yeni sistem ahırlarda tavanda havalandırma varmış.
koyuncuklar


yorumsuz :))

bunlar daha 10 günlüktü o tarihte hatta kaçıştılar hep bir türlü ikisinin tam resmi yok.


ayyy bu da bana poz verdi :))
yorumsuz :-)


İşte böyle efendim.
Bir Sinop gezimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Çok güzel pek keyifli muhteşem ötesi 1 hafta geçirdim ilk kez gittiğim memleketimde.
Aklım oralarda kaldı Allah ömür verirse her sene gidip gezmek istiyorum.
O bir hafta yetmedi bile gidemediğimiz yerler uğrayamadığımız eş-dost kaldı.
Hatta gelmek istemedim desem yeridir,uçağın kalkmasına saatler kala istanbul aşığı ben dönmek istemiyorum diye oturdum ağladım bir de.
Hoş sebebi İstanbulum değil insanlar ama neyse...



28.10.2010

YİNE ÖDÜLLENDİM...


Sevgili uğur böceği arkadaşım beni bu ödüle layık görmüş.
Kendisine çook teşekkür ediyorum.
İki günde iki ödül  aldım koltuklarım kabardı :))
Hem dilekceme hem uğur böceğime sevgilerimi sunuyorum....

YOĞURTLU BUĞDAY ÇORBASI (SOĞUK)


Taaaa Ramazan-ı şerif te annemlerin geldiği iftarda yapmıştım ama tarifini vermek şimdiye kısmetmiş:)
İlk olarak ablamda içmiştim bu çorbayı çok lezzetli ve bir o kadar da kolay bir lezzet.

MALZEMESİ:

haşlanmış nohut
haşlanmış buğday
haşlanmış mısır
dereotu
taze nane
maydanoz
tuz
zeytinyağı
yoğurt

YAPILIŞI:

Bir gece önceden ıslatılmış nohutları ve buğdayları ayrı  tencerelere alıp yumuşayana kadar pişirin.
Buğdayları çok fazla pişirmeyin ki lapa gibi olmasınlar.
Haşlanmış buğday ve nohutları suyuyla birlikte aynı tencereye alalım.İçine haşlanmış  tane mısırları ekleyelim.
Bir kapta yoğurdu çırpalım ve yavaşça buğday-nohut-mısır üçlüsünün içine karıştıralım.
Maydanoz,taze nane ve dereotunu ince ince kıyalım ve çorbamızın içine katalım.
Tuzunu ayarlayalım.
Üzerine çok az zeytinyağı gezdirelim.
Eğer kıvamı çok koyu olursa biraz sulandırabilirsiniz ama çorbamızın özelliği koyu kıvamı.

( Çorbamızı yoğurt ekleyince kaynatmıyoruz.
Ve soğuk servis yapıyoruz.
Aslında zamanı değil ama servis yaparken içine buz parçaları da atabilirsiniz.
Çorbamız ablamın blogunda da var ben zaten tarifi ondan almıştım bakmak için buraya tıklayın. )


27.10.2010

ÖDÜLLENDİM...


Sevgili blogger arkadaşım Dilekce hayata dair blogunun güzel sahibi dilekcim beni bu ödüle layık görmüş.
Kendisine çook ama çoook teşekkür ediyorum.

ödülün şartları var aslında 15 blogger arkadaşınıza yolluyorsunuz.
Ama zaten benim izlediğim hemen hemen bütün bloglar ödüllendi.
Ben de bu ödülü tek bir kişiye göndereceğim.
çok sevdiğim arkadaşım tuba-emir-han blogunun güzel ve içten sahibi tuğbacıma gönderiyorum.

Eğer bu ödülü almamış ve kendisinin ödüllenmediğini düşünüp üzülen blogger arkadaşlarım hiç çekinmeden buradan ödüllerini alabilirler.

26.10.2010

KÖTÜ HUYLAR : KİBR


Kibirlenmek üç çeşittir


Sual: Kibir kaç çeşittir?
CEVAPKibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı yerlere göre üçe ayrılır:

1- Allahü teâlâya karşı kibirdir:Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık iddiasında bulundular. Bazı dinsizler de imanı, ibadeti, namaz kılmayı aşağılık, gericilik sanarak kibirlenirler. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Büyüklenerek bana ibadet etmeyenler alçalmış olarak Cehenneme girecektir.) [Mümin 60]

2- Peygamberlere karşı kibirdir:
Bazıları, Peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, kibirlenerek onlara uymayı kabul etmediler. Mesela Peygamber efendimiz için dediler ki:
(Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun 33, 34]

3- İnsanlara karşı kibirdir:
Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören kibirlidir.

Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir kalabalıkla Hazret-i Ömer’i karşıladı. Hazret-i Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:

— Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?

Hazret-i Ömer buyurdu ki:
— Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder, her şeyden aşağı eder.

Kibir ve tevazuAklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allah rızası için tevazu edeni, [kendini, Müslümanlardan üstün görmeyeni] Allahü teâlâ yükseltir.) [Bezzar]

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsan buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriya, gani olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allah yaratıcıdır, insan ise yaratıktır, fanidir.

Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır. Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim.) [Müslim]

Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?

Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.) [Müslim]

(Kişi kibirlenince, iki melek, 
"Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyheki]


Kibre sebep olanlar

Sual: Neler kibre sebep olur ve kibirlide hangi kötü huylar bulunur?
CEVAPBu vasıfların biri veya birkaçına sahip olan kimse kibirlenebilir:

İlim: Genelde az çok ilmi olanlar, diğer insanları, hayvan gibi, ot gibi görür. Kendini de, kuru fasulye gibi nimetten sayarak kibirlenir. İki hadis-i şerif meali:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani]
(Toplantılarda ilimle üstünlük taslayanın gideceği yer, Cehennemdir.) [İbni Mace]

İbadet: Genelde ibadet edenler, yaptıkları ibadetlerin noksanlıklarına, kabul olup olmadığına bakmadan, ibadet ettiği için büyüklenir.

Soy: Bize falancalar derler diyerek soyuyla övünür. Bir kimse imansızsa, babası peygamber olsa da, ona faydası olmaz. Nuh aleyhisselamın oğlu Kenan, Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil, babaları peygamberken, cehennemlik oldu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kişi, kötüyse, soyunun üstünlüğü, ahirette ona fayda vermez.) [Taberani]
(Soyuyla övünen, rahmet-i ilahiden uzaktır, Cehennem odunudur.) [Tirmizi]
Soyuyla üstünlük taslayan biri, “Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?” dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki
(Hazret-i Musa’nın yanında iki kişi, soylarıyla övünmeye başladı. Biri ecdadını 9 göbek geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya, “Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendi de onuncusudur” diye vahyetmiştir.) [İ. Ahmed]

Güzellik: Genelde kadınlar, güzellikleriyle övünürler. Erkeklerden yakışıklıyım diye gururlananlar olur. (O güzelliği ben, kendime kendim vermedim) diyerek kibirden sakınmalıdır.

Kuvvet: Kimi güçlü kuvvetlidir, pehlivandır, sıktığı taşın suyunu çıkarır. Sanki bu kuvveti, Allahü teâlâ değil de, kendisi kendine vermiş gibi, kuvvetiyle büyüklük taslar.

Servet: Malının çokluğuyla övünenler de olur. Karun gibi nice zenginler, mallarıyla birlikte helak olmuş, Cehenneme gitmiştir. Malla övünmek de, cahilliktir.

Mevki: Kimi müdürdür, reistir, kraldır, makamıyla övünür. Firavun, Nemrut gibi nice krallar, kibirleri yüzünden Cehenneme gittiler.

Yakınların çokluğu: Kimi de, yakınlarının, akrabalarının çokluğuyla övünür, onlara güvenir. Benim arkam var der. Allahü teâlâyı bırakıp da, kendi gibi acizlerle övünüp, onlara güvenenin hâli kötüdür.

Kibirlideki kötü huylardan bazıları:

Hıkd: Başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret eder.
Gazap: Olaylara tez sinirlenir, öfkesini yenemez, kalb kırar.
Haset: Sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır.
Riya: İbadetini göstererek sevgi toplamaya çalışır.
Hicr: Beğenmediği kimselere dargın durur, küser.
Şematet: Başkasına gelen belaya sevinir.
Gadr: Verdiği sözde durmaz.
Ucub: Yaptığı ibadetleri beğenir. İmam-ı Gazali hazretleri, Necm suresinin, (Nefsinizi tezkiye etmeyin) meâlindeki 32. âyet-i kerimesinin tefsirinde, (Bir iyilik yapınca, bunu ben yaptım deme, onu iyilik sanma! Onu iyilik sanmak, kendini beğenmektir)buyurdu.
Hıyanet: Kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu iş yapar.
Suizan: Mümin kardeşinin kusurlarını araştırır, onun günah işlediğini zanneder. Kendi ayıplarını görmeyip başkalarının kusurlarıyla meşgul olur.

22.10.2010

TÜRKMEN PİLAVI


Türkmen pilavını ilk kez Türkmen dostlarımızda tatmıştım.Daha önce burada ve burada bahsettiğim Türkmen dostlarımız Masume, Sıdıka ve Meryem teyze.Allahü teala razı olsun onlardan ve tanışmamıza vesile olanlardan.Onlardan insanlık bakımından öğrenecek çok şey var...
Meryem teyzelere ne zaman gitsek bizim sevdiğimizi de bildikleri için hemen bu pilavdan yaparlar.Hatta bir gün ablamda da biraradaydık ve orada da Masume yapmıştı ablama öğretmek için.
Yakın bir zaman da bana geldiklerinde de beraber yapacağız.Hoş ben bunu öğrensem bile kendim yaparmıyım bilmiyorum.Çünki onların ellerinden çıkan lezzete alışmışım kendim yaparsam aynı lezzeti asla tutturamam.
Ne zaman canımız türkmen pilavı çekse ve onları özlesek hemen bir telefon kadar yakınımızdalar.Resmiyetten uzak gayet sıcak ve samimiler.
Bu fotoğraftaki pilavı süpriz doğum günüm de yapmış Sıdıka.Bütün arkadaşlar aralarında anlaşmışlar herkes birşey yapacakmış.Meryem teyze --Fatma çok seviyor bizim pilavımızı en güzeli ona pilav yapıp götürün.demiş.
Allahü teala razı olsun hepsinden.Ve böyle iyi samimi sıcak dostlardan ayırmasın....
EE hadi tarifine geçeyim artık:)
Çaktırmayın ama tarif ablamdan aynen copy paste :)))

MALZEMESİ:

3 tane küçük havuç
1 tane büyük ya da 2 tane orta boy kuru soğan
2 tane domates
tavuk butu / başka kısımları da olabilir ya da kırmızı et – ne kadar bol etli olmasını istiyorsanız miktarı ona göre siz belirleyin.
3 su bardağı pirinç
yarım su bardağı (100 ml) sıvı yağ
1 tatlı kaşığı kadar salça
yeterli miktarda tuz ve kimyon


YAPILIŞI:

Havuçları boylamasına ince, kibrit çöpü boyutunda kesin. Rende yapılmayacak. Pişerken eriyip yok olmalarını istemiyoruz.
Bol soğanlı olursa güzel oluyor. Yarım ay şeklinde doğrayın
Kırmızı et olursa kuşbaşı doğrayın.  Tavuk but kullanılacaksa dersini alıp vakit varsa tuzlayıp bir akşam bekletilmeli.
3-4 kez yıkanmış pirinçleri ılık suda bekletin.
Domatesleri kabuklarını soymadan ikiye bölüp, yarım ay şeklinde kesin, aksi takdirde pişme sırasında eriyip yok olurlar.
Sıvı yağı iyice kızdırdıktan sonra önce tavukları atalım, nar gibi kızarsınlar. Et kullanılacaksa tavuk kadar kızarmaması gerekiyor, aksi takdirde çok sert olurlar.
Kuru soğanları da atıp kızarmaları sağlandıktan sonra domatesleri de ekleyin.
Domatesler biraz sularını bıraktıktan sonra havuçları ekleyin, kavrulsunlar.
Salçayı da ekleyip karıştırın.
Tüm malzemelerin üstünü örtecek kadar su koyup 10 dakika kadar kaynatın. 
Et kullanılıyorsa su miktarı biraz daha fazla olsun.  
Kaynadıktan sonra altını kısıp bir 10 dakika da bu şekilde pişsinler.
Pirinçleri malzemelerin üstüne yaydırın. 
Alt malzemeyi karıştırmadan biraz daha sıcak su ekleyin. 
 Bu aşama da tuz ve kimyon eklenir
Kaynama olduktan sonra alt malzemeyi üste çıkarmadan pirinci harman edin.
10 dakika kısık ateşte piştikten sonra 15 dakikada altını kapatıp demlendirin.
Tencerenin üstünü gazeteyle kapatıp bir sofra örtüsüyle de sararsanız hem güzel demlenir hem de sıcaklığını uzun süre muhafaza eder.
Sunum yaparken tencere açılıp yavaşca malzemeler harmanlanıyor. 
En önce pilav kısmı tabağa yerleştiriliyor sonrasında etler ya da tavuklar güzelce yerleştiriliyor.



NOT:Eklenen su miktarı gözkararı olmakla beraber pirincin cinsine göre değişiyor,Türkmenler genelde yasmin pirinci kullanıyorlar.

ehhh ne diyeyim yapacak olanlara kolay gelsin, bizim gibi yiyecek olanlara da afiyet olsun:)

21.10.2010

PASTA GÖRÜNÜMLÜ PATATES SALATASI (Oktay Ustadan)


Geçtiğimiz günlerde arkadaşımda Oktay ustanın kitabını karıştırırken rastlamıştım bu lezzete.
Çok beğenmiştim görüntüsünü hatta beğenmek ne kelime bayılmıştım.
Geçen gün de kahvaltıya gelen misafirlerime yaptım çook beğendiler son olarakta bu gün bir arkadaşımıza giderken yaptım.Orada da herkes beğenip tarif isteyince buraya eklemenin zamanı geldi dedim.

MALZEMESİ:

6 adet haşlanmış patates
1 göbek salata
4 yaprak yeşil soğan
2 haşlanmış havuç
5 kornişon turşu
1 tutam maydanoz
1 limon suyu
sıvıyağ
tuz,karabiber

sos:

1 kase yoğurt
3 yemek kaşığı z.yağı

YAPILIŞI:

Patatesleri haşlayıp rendeleyin.Limon suyu,z.yağı,tuz ve karabiberi ilave edip karıştırın ve bu harcı 3 e bölün.
Bir kapta küp doğranmış havuç,turşu,ince kıyılmış göbek salata ve yeşil soğanı karıştırın ve ikiye ayırın.
Yuvarlak pasta çemberine patatesli harcı koyun bastırın üzerine yeşillik karışını koyun.
Tekrar patatesli harçtan koyun ve bastırın üzerine kalan yeşillikli karışımdan koyun.
Son kalan patatesi de karışımların üzerine koyup güzelce bastırın.
Kalıbı dikkatlice çıkarın.
Yoğurt ve z.yağını çırpıp patateslerin ortasına dökün.Kaşıkla yavaşça yayın ve haşlanmış havuç ve maydanozla süsleyip servis yapın...

Ben malzemeyi değiştirdim. 
(Mesela 6 adet patates yetmedi. İlk yaptığımda 7 kullandım ki bu foto ona ait,ince oldu. 2.ci yaptığımda 8 adet patetes kullandım tam istediğim gibi oldu.Ancak bu sefer de 1 limon suyu az geldi,1,5 limon suyu sanırım tam gelir.)
( Havuç  2 adet yetmiyor ben ince 3 adet içine 1 büyük üzerine kullandım.Baştan bütün olarak haşladım sonra küp doğraması daha kolay oldu.)
( Ben göbek salata kullanmadım onun yerine bezelye kullandım bence daha güzel oldu.Bezelye yi de 1,5 su bardağı kadar kullandım.Üzerini süslemek amacıyla 50-60 adet haşlanmış bezelye ayırdım.(saydım bide:))
(Yoğurt karışımına zeytinyağı kullanmadım.Zaten tam yağlı yoğurt kullanıyorum.)


20.10.2010

HİNDİSTAN CEVİZLİ KEK


Çok pratik ve çok lezzetli bir kek tarifi.

Sevgili arkadaşımız Emine ablanın nefis keki.Bu sene başında gittiğimizde almıştım tarifini cep telefonuma kaydetmişim geçen aklıma geldi ve arkadaşlarıma yapayım dedim.

MALZEMESİ:

3 yumurta
3 kahve fincanı şeker
3 kahve fincanı un

Üzeri için:

1 yumurta
1 çay bardağı şeker
3 yemek kaşığı hindistan cevizi
1 tatlı kaşığı tereyağ

YAPILIŞI:

Yumurtaları şekerle birlikte beyazlaşana kadar çırpın.Unu ilave edip çırpmaya devam edin.

Küçük kek kalıbınızı margarin veya tereyağ ile yağlayıp üzerine hafif un serpin ve çırpılmış hamurumuzu kalıbımıza boşaltıp fırınlayalım.

1 yumurtayı,1 çay bardağı şekerle çırpalım içine hindistan cevizini ve tereyağını ekleyip bikaç dakika daha çırpalım.

Fırından çıkardığımız keki servis tabağına ters çevirelim ve üzerine yukarıdaki karışımı düzgünce sürelim.

Fırının sadece üst ızgarasını 190 veya 200 ısıya ayarlayarak kekimizi servis tabağıyla tekrar fırınlayalım.

Bir iki dakika üzeri kızarana kadar fırında tutalım.

Fırından çıkarıp servis yapalım.

Püf noktası:  üzerini kızartırken sakın fırının başından ayrılmayın,çünki çok çabuk kızarıyor.

19.10.2010

MURAT'IMIN SÜNNETİ

Sonunda dayımın oğlu Murat'ın sünnet postunu yazabildim.
Aslında pek bir şey yok özel olarak.Uzakta olmanın dezavantajı işte.
Dayımlar İstanbul'un bir ucu,ben diğer ucunda olunca mevlidi şerif başlamadan 5 dakika önce ancak varabildim.Gidebildiğime şükür...O yüzden fazla bir fotoğraf yok.Özellikle Murat'ın yatağı çocuklar tarafından daha mevlid bitmeden talan edilmişti.Bütün süsleri bozmuşlardı...

mevlid bitip herkes dağılınca biraz şımardık:))

odasının kapısı


dış kapı ancak bu kadarı kalmış süslerin :)


salon kapısı


akşam konvoy yaptık...

bütün kuzenler (topu topu 6 kuzen) bir arada doluştuk arabalara
sitede kornalara basa basa tur attık:))
çok eğlenceliydi.


ve bu da en küçük kuzenim, Murat'ın kardeşi küçük prensesimiz.

Maalesef bu kadar var foto var sünnete dair
.Dediğim gibi geç gittiğim için ancak bunlarla yetinebildim.

17.10.2010

BU DA İKİNCİ DOĞUM GÜNÜ KUTLAMAM :)

Aslında 3.cü desem daha doğru olur.2.cisini yani asıl doğduğum gün 15.10 da eşimle başbaşa kutladık.Dün akşam ise babam ve annem geldiler doğum günümü kutlamak için.Her sene mutlaka gelirler gerek eşimin gerek benim doğum günlerimize.Bizim aile de gelenektir ve asla atlanmaz doğum günleri.
Ben de çok hassasım bu konuda asla affedemem unutanları ben de unutmam zaten.
Eskiden daha katıydım tavır yaptığım sildiğim arkadaşlar olurdu sırf doğum günümü unuttular diye. Şimdi o kadar değilim hayat şartları diyorum ammmaaaaaa çok yakınımdakilerin unutmasına asllaaaaaa tahammül edemem.
Neyse efendim her sene olduğu gibi bu sene de ellerinde pasta kapımızı çaldılar.


ben çikolatalı pasta severim ama anneciğime dokunduğu için meyvalı pasta almalarını istemiştim.

tabak sevgili arkadaşım Esra nın doğum günü hediyesi...
Çok güzel dimi...

Gece de kaldılar sabah birlikte kahvaltı yaptık.
Uzun zamandır kalmamışlardı çook mutlu olduk eşimle birlikte....
Sonra güzel havayı değerlendirelim Üsküdar a sahile gidelim dedik ama eşimin kurtköy de işi vardı biz de mecburen onun peşinde viaporta gittik.Annem babam ve ben birlikte turladık Viaportu.
Eve geldik yemeğimizi yedik çayımızı içtik ve 1,5 saat önce uğurladık evlerine...

DİLEKCE BENİ MİMLEMİŞ...

Sevgili blogger arkadaşım dilek ( dilekce hayata dair) kendisini seven ve okuyan arkadaşlarını mimlemiş. ehhh bende üstüme alındım ve kendisine çook teşekkür ederim.
Gelelim mimin konusuna en çok okunan 5 postunuzu yazıyorsunuz.

En çok okunan 5 post:

1.SİNOP Merkez Tarihi cezaevi,etnoğrafya müzesi,türbeler ve ada burnu

2.İhlas Armutlu Tatil köyü Post1.

3.Sinop Gerze Güzelyurt Köyü

4.İhlas Armutlu Tatil köyü 3.

5.İyi ki doğmuş muyum?

Bu mimi 5 blogger arkadaşa göndermem gerekiyormuş,bende;

1.sessiz teyyare Neval

2.sofra örtüsü ablam

3.gece kütüphanesi biblio

4.uğur böceğine

5.ve sevgili arkadaşım Tuba ya

gönderiyorum.

16.10.2010

İYİ Kİ DOĞMUŞ MUYUM ??

Dün(yani perşembe günü) ablama davetliydik Ramazandan beri yakın arkadaşlar hepimiz bir araya gelmemiştik.
Ablam sabahtan bir işi olduğunu ve ancak 2:30 dan sonra evde olacağını ve o saatten sonra gelmemizi söylemişti.
Annem sabahtan eşimi aramıştı hayret doğrusu beni değilde eşimi! sordum annem ne diyor diye yok bişey canım yağmur yağıyor mu arabayı dikkatle sürün falan diyor dedi.
Neyse canım ben hazırlandım ve ablamla aramıza biz rahat gidelim diye konulan yeni otobüsümüze bindim.Otobüs 13:56 da bizim duraktan kalkacak 14:28 de ablamın kapısının önündeki durakta olacak.Aradım ablamı ya 2:30 dan önce gelme işimiz bitmedi falan diyor...haydaaa
Neyse efendim otobüsten indim saat 2yi 25 geçiyor bari oyalanayım dedim bir kaç emlakçıya uğradım.
O ara aradı ablam hadi gel bekliyorum diye.
Ben kapıdan içeri girdiğimde diğer arkadaşlar gelmiş ve hatta fazla ayakkabı falan da var.
Bir de hepsi bi tuhaf hepsi giyinmiş kuşanmış süslenmiş püslenmiş makyajlar falan.
Eyvahh dedim ben
-- ya kimler var ben spor giyindim geldim diyorum....
-olsun canım yabancı yok diyorlar gülerek.
Sonra salona bir girdim...
Gözlerime inanamadım...
Annem, çok sevdiğim aile dostumuz Medine teyzem ve Gülbahar abla taaaaa karşıdan gelmişler.
Ben şok...şok...şok...
Herkes hep bir ağızdan iyi ki doğdun Fatma diyorlar...
Nasıl şaşırdım nasıl ağladım hepsine tek tek sarılarak..... anlatamam...
Meğer bizim kızlar taa 1-1,5 ay önceden organize olmuşlar,ablam salı günü aramış annemi ve Fatma ya süpriz doğum günü kutlayacağız gelir misin demiş.O an annemin yanında Gülbahar abla ve Medine teyze de varmış.Onlar da bana gelmek istiyorlarmış ablam buyursun onlarda gelsin demiş.
Böylece annecim Medine teyze ve gülbahar abla sabahtan kalkıp gelmişler.Annemin eşimi aramasıda ondanmış meğer bizi söğütlüçeşmeden alırmısın diye aramış.


Duvarları süslemişler.
her yere balonlar asmışlar.

Beni oyalaması da hep bu yüzdenmiş bütün arkadaşlar gelsin fatma gelmeden diye çırpınmışlar.
Bir gece önce Nuranla google talktan ,Esrayla telefonda konuştuk hiçte çaktırmıyorlar.Ayak üstü kırk yalan uydurduk anlama diye diyorlar :)


Kızların hepsi birşeyler yapıp getirmişler.

Masume ve Sıdıka: türkmen pilavı
Nuran: peynirli börek,poğaça
Esra: turşulu,maydanozlu,bezelyeli salata
Handan abla: Kereviz salatası
Olcay ablam:  pasta 


ben çok seviyorum diye ablam çikolatalı pasta almış.


Nasıl güzel bir gündü hem de nasıl güzel geçti...
Ayaaklarım yere basmadı rüya da gibiydim.
Hayatımda ilk kez böyle süpriz bir şekilde doğum günüm kutlandı.
Tüm dostlarım beni öyle sevindirdiler ki dua ede ede bir hal oldum.
Hala da dua ediyorum onlar beni sevindirdi Rabbim de onları dünyada da ahirette de sevindirsin inşallah.



Erva nın okulda kutlamışlardı bu sene ki ilk doğum gününü.Benim işim vardı ve gidememiştim.
Tam doğum gününde ise onlar Ankara da ananesindeydiler.
Geldiklerinde arkadaşlarla kutladıkları doğum gününde ise biz Sinop taydık.Maalesef hiç birinde de bulunamamıştım.
Hatta biraz gönül koymuştum (şakadan) beni beklemedin ben olamadım diye.
Ablam da sadece sana özel bir doğum günü yapacağım demişti.

Meğer benim doğum günümde süpriz yapmayı planlıyormuş o yüzden öyle demiş.
Taaa ağustostan planlamışlar herşeyi....
Canlarım ya hepinizi çok seviyorum...

SADECE İYİ GÜNÜMDE DEĞİL HER ZAMAN YANIMDA OLDUĞUNUZ
AĞLADIĞIMDA BENİ GÜLDÜRMEYİ BAŞARDIĞINIZ
ASLA YALNIZ OLMADIĞIMI DEFALARCA HATIRLATTIĞINIZ
ARKAMDA BANA DESTEK OLACAK BİR GÜÇ 
VE YASLANABİLECEĞİM BİR OMUZ OLDUĞUNUZ
VS. VS. VS. İÇİN 
hepinize çok teşekkür ederim.

İYİ Kİ VARSINIZ VE İYİKİ BENİM DOSTUMSUNUZ
İYİ Kİ SİZİ TANIMIŞIM.

Rabbbim kem gözlerden,kem gönüllerden,nazarlardan korusun...

Beni doğuran,büyüten hayata hazırlayan dinimi öğreten ilk hocam canım anneme
annemin de her sıkıntısını paylaşabildiği ablası annesi herşeyimiz olan Medine teyzeme
gerek ameliyatımda gerekse doğum günümde koşup gelen Medine teyzemin hem dünürü hem de kızı gibi sevdiği Gülbahar ablama
her sıkıntıdan sonra feraha çıkılabileceğini öğreten beni kendime getiren Masume ve Sıdıka ya
her zaman yanımda olduğunu hissettiren ve düştüğümde koşup kaldıran  Nuran a 
Ablamız arkadaşımız dostumuz Handan ablaya 
bizi her an hatta ağlarken bile güldüren eğlendiren neşe kaynağımız Esra ya
evini yüreğini kalbini açan ve benim için böyle güzel bir davet hazırlayan ablam arkadaşım dostum sırdaşım Olcay ablama 

teşekkürü bir borç bilirim.

Allahü teala sizin gibi halis dostlardan ayırmasın...

ablamda blogunda doğum günümden bahsetmiş ve mamaların tarifleri için buraya tıklayın.


gelelim en baştaki sorunun cevabına :))

evet iyi ki doğmuşum...



15.10.2010

ÖĞRENDİM Kİ...

Doğum günüm de sanırım bundan daha iyi bir yazı yazamazdım...

Öğrendim ki…
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki…
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki…
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki…
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki…
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki…
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki…
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki…
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.
Öğrendim ki…
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki…
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki…
‘Bittim’ dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki…
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki…
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.
Öğrendim ki…
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki…
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki…
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki…
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki…
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki…
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki…
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.
Öğrendim ki…
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki…
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki…
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.
Öğrendim ki…
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki…
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki…
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki…
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki…
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki…
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki…
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki…
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki…
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki…
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki…
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki…
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki…
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki…
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
ATAOL BEHRAMOĞLU

13.10.2010

SİNOP 6: GERZE

Sinop postlarına biraz ara vermiştik. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.Aslında tam olarak kaldığımız yer sayılmaz.En son postta erfelek şelalesini gezmiştik ordan çıkışta annemin yani dedemlerin köyüne gittik.Çoğunlukla dayım çekti fotoğrafları maalesef tekrar yazıyorum ama bozulan b.sayarda kaldı o fotograflar benim makinada kalanlar da ise fazla bişey yoktu erfelek-karapınar köyüne dair. Buradan da dayıma tekrar sesleneyim :)) ---dayııııı hadi ama bak senin köyü yazacağım fotoları bekliyorum :))))

Çarşamba günü erfelekteydik,perşembe günü Sinop hanımlarının pazarını gezdik.Bağında bahçesinde ne varsa getirmiş hanımlar.Peynirler tereyağlar vs...Eve geçtiğimizde dayımlar geldi bizi ziyarete.Yemek yedik birlikte sonra onlar sinop'un gecesini gezelim diye çıktılar.Sağolsun Hasan dayım bizi Gerze'ye babamın teyzesinin oğlu Celal dayının evine bıraktı.
Gece Celal dayıda kaldık,sabah enfes bir kahvaltı hazırlamışlardı bize.


teyze çocukları...


Celal dayının evinin manzarası

üst katlardan deniz de görünüyormuş.

Kahvaltının ardından önce babamın teyzesinin yani Celal dayının annesi Fatma teyzenin ve Celal dayının eşinin kabirlerini ziyaret ettik.

Sonra annemin bir akrabası rahmetli Şevket dayının hanımına uğradık.Bi yarım saat dinlendik buz gibi karpuzumuzu yedik ve gerze merkeze geçtik.
Babam cuma namazından çıkana kadar biz de Gerze nin hanım pazarını dolaştık.
Sinop ta ki gibi Gerze de de cuma günleri hanımlar bağ bahçeden topladıkları meyva,sebze vb. şeyleri satıyorlar.
Babam namazdan çıkınca sahile indik.


oturduk ve dondurma yedik.

o gün müthiş sıcak bir hava vardı.Bayılacak kadar hatta bir ara dolaşırken ben fenalaştım hemen elimi yüzümü yıkadım dinlendim.


sahilden bir kaç kare foto

tepede çay bahçeleri var 


hem deniz görüyorlar hem de böyle güzel bir yeri


Sahili dolaştık ve Celal dayının gerze merkezdeki lokantasına geldik.


Celal dayı ve çocukları işletiyorlar burayı.

Çok temiz ve çok titizler yemekler ise gerçekten de leziz.


Celal dayımız kasada:)

Gerze ye yolunuz düşerse mutlaka uğrayın hatta bizim adımızı verirsiniz.


Ve burası Gerze merkezde Yakup ağa konağı.

Gerze gezimiz burada sona eriyor, sıcaktan ancak bu kadar gezebildik...







10.10.2010

...


-biblio-

Eskiden derdim ki; İnsanın başına gelebilecek en kötü şey, "bir gün yapayalnız kalmasıdır" Öğrendim ki; Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey: "Yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır."

Johann Wolfgang von Goethe





aynen altına imzamı atıyorum...


(bir arkadaşımın facebook ta ki paylaşımıydı...)

9.10.2010

KÖRİ SOSLU SEBZELİ TAVUK SOTE


Daha dumanı tüterken...


Bir kaç yıl önce diyet yaparken tavuktan ( çok afedersiniz ama) tiksinmiştim.
Ve ben tavuktan 2-3 kez de zehirlendim.
O yüzden fazla tavuk pişmez evde ya da kokusunu yok edecek şekilde pişiririm.
Çoğunlukla köri kullanıyorum onun kendi kokusu tavuğun kokusunu bastırıyor ve ortaya harika bir lezzet  çıkıyor.
Yoksa yiyemiyorum tavuk.

MALZEMESİ:

1 büyük boy soğan
1 büyük boy havuç
1 büyük boy kabak
1 domates
kemiksiz tavuk göğsü 
1 yemek kaşığı tereyağ
1 yemek kaşığı z.yağı
1 tatlı kaşığı köri
1 tatlı kaşığı nane
1 tatlı kaşığı pul biber
1 tatlı kaşığı tuz
3 yemek kaşığı süt


YAPILIŞI:

Soğanları küp şeklinde tavaya (ben wok tava kullandım) doğrayalım. 

Üzerine tereyağı ve z.yağını ekleyip kavuralım.

Soğanlar kavrulunca küp doğranmış havuçları ve sonra üzerine yine küp doğranmış kabak ve domatesleri ekleyelim. İyice kavuralım.

Kemiksiz tavuklarımızı da küçük küçük doğrayalım ve sebzelerimizin üzerine ekleyip karıştıralım.

Biraz kavurduktan sonra üzerine köri,tuz ve diğer baharatları ekleyelim. Pişmesine yakın 3 yemek kaşığı kadar süt ekleyelim ve kısık ateşte bir süre daha pişirelim.

İşte bu kadar...


ortaya böyle süper lezzetli bir şey çıkıyor.

ben özellikle yanında sade makarnayla servis yaptım.


NOT: Ben evimde o anda olan malzemelerle yaptım. Siz içine kırmızı kapya biber, çarliston veya sivri biber  kullanabilirsiniz.






4.10.2010

HAYAT DEDİĞİN NEDİR Kİ...


Hayat dediğin nedir gerçekten...
doğum ve ölüm arasında geçen bir süre..

şimdi şapkamızı önümüze alıp düşünme zamanı
kendimizi hesaba çekmek için illa ki birilerinin ölmesi mi gerekiyor?
ya da ölümü hatırlamak için illa bir yakınımızı kaybetmemiz mi gerekiyor?
 
son söz:

Veysel Karani hazretleri buyuruyor ki:

ölümü yatarken yastığınızın altında, kalktığınızda karşınızda düşünün...

3.10.2010

Dilek'ce de Hediye Zamanı

Sevgili blogger arkadaşımız Dilek blogunda 100. izleyiciye ulaşmanın ve doğum gününün şerefine çekiliş yapıyor.Şimdilik içerik süpriz (küçük bir ipucu sanırım el emeklerinden bir şeylerde olacakmış:)
Ben katılıyorum hadi sizleri de buradan alalım.

ROBİN HOOD




Bir süredir izlediğimiz filmlerden bahsetmiyordum, ya sırası gelmiyordu veya canım yazmak istemiyordu.Uzun zamandır da zaten dvd izlememiştim geçen akşama kadar.
Robin hood aslında bildiğiniz bir hikaye.Robin 'in başlangıcını anlatıyor.Ben çok beğendim hatta Russell Crowe çok yakışmış bu role.Biraz yaşlı sayılıyor ama kesinlikle rolünün hakkını veriyor.Cate Blanchette ise çok başarılı. Şimdi ben sinema eleştirmeni değilim o yüzden işi ehline bırakacağım...

Beyaz perde her zaman takip ettiğim bir site genellikle film hakkında eleştirileride hoşuma gider.
Murat Tolga Şen Robin hood hakkında bir sinekritik yapmış ve ben de sizler için buraya aldım.
orijinal yazı için buraya tıklayın


Robin Hood, Kral Arthur misali, gerçekliği oldukça tartışmalı olan, otoriteye, kanuna ve mülkiyete duyduğu isyan yüzünden aşka gelip zenginden alıp fakire vermesiyle de tarihin ilk anti-kahramanı olma özelliklerine sahip ve tam da bu sebeplerden, beyazperdenin her zaman gözde kahraman figürü…

Fakat itiraf etmeliyim ki, yeni bir Robin Hood öyküsü için çok da meraklı değildim. Yıllar önce Mel Brooks’un çektiği Robin Hood / Men in Tights’la feci şekilde suyu çıkarılmış, naftalin kokan pro-sosyalist bir kahramanlık hikâyesini tekrar izlemenin çok da beklenen bir tarafı yok. Çocukluğumdan beri defalarca okuduğum ya da seyrettiğim gibi, Sherwood ormanının bu asi çocuğunun Nottingham şerifinin kıçını tekmeleyip durmasını ve sarhoş rahip Tuck’la küçük John’un nüktedan atışmalarıyla bıktırırcasına Robin’e yalakalık yapmalarını seyredeceğimi sanıyordum. Ama yanılmışım!


Ridley Scott doğru bir kararla Robin Hood’un orman maceralarına değil, kahramana dönüşme sürecine odaklanıyor. Öyle ki baş düşman sayılan Nottingham şerifinin hikâyenin mizah kısmına hizmet etmek gibi küçük bir etkisi var. Ayrıca kendinden çok fazla kopan bir öykü de değil… 10. yy. beri hakkında uydurulmuş bir sürü öykü sebebiyle iyice karışmış ve Robin Hood kimi öyküde isyan etmiş bir soylu, kimisinde ise toprak sahibi bir çiftçi olarak aktarılmıştır. Senaryo tüm bu varsayımları oldukça dengeli bir şekilde karıştırarak sunuyor. Tarihçesine bakıldığında, Aslan yürekli Richard ile Haçlı seferlerine katılmış, Prens John’la pek yıldızı barışmayan bir Robin Hood anlatımı da var gerçekten.

Robin Hood bu macerada, Ridley Scott’un Cennet Krallığı’nda da madara etmekten çok hoşlandığı Fransızlarla uğraşıyor. Hatta o kadar ileri gidiyor ki, İngiliz tarihinin en önemli kahramanı olmaya soyunup, istemeyerek de olsa İngiltere kralı John’la aynı safta büyük bir savaşa katılıp düşman işgalini engelliyor. Bu epik dozajın bir Robin Hood öyküsü için çok fazla olduğunu düşünmeme rağmen filmi keyifle izlemekten de geri durmadım. Scott bu tür filmleri çekmeyi beceren bir yönetmen… Eğlenceden ve dramadan ödün vermeden, gerçekten “daha önce görmediğimiz” bir Robin Hood’u sinemaya aktarmayı başarıyor. Bu hem Robin Hood izlemekten bıkmış eskiler hem de epik savaş sahnelerinden hoşlanan genç seyirciler için filmi çekici kılıyor.
İlerlemiş yaşına rağmen oldukça dinç gözüken Russell Crowe, Robin Hood olmak için biraz yaşlı kalsa da, neden bir aksiyon yıldızı olduğunu ispatlarcasına oynuyor. Leydi Marion, Cate Blanchett’le uyumlu bir kimyaya sahip ve aradaki aşka inanmamak mümkün değil. Diğer filmlerde alışık olduğumuz üzere devamlı çığlık atıp kurtarılmayı bekleyen bir leydi Marion’da yok bu defa… Dişli, güçlü ve erkeğine destek veren savaşçı bir kadını izliyoruz. Filmin dikkat çeken bir oyuncusu da, Lost’un kötü adamı Martin Keamy olarak ünlenen ve burada küçük John rolünü üstlenen Kevin Durand… Fiziksel çekiciliğinin yanında oldukça sevimli bir yüze sahip!


Filmin en başarılı tarafı, Ridley Scott’un mükemmeliyetçi yönetimi ile başarılmış çatışma sahneleri ve müthiş görselliği... İzlerken gerçekten o tarihin dokusunu hissedip, havasını koklayabiliyorsunuz. Ayrıca özellikle başlarda, Ortaçağ savaşları hakkında yeni pek çok fikir edinmek mümkün... Yine Scott’un Müslüman olan ve filmde kısa bir rolde gözüken eşi sebebiyle de Haçlı seferleri adına küçük bir özür dileme mevcut (Akka kuşatması)

Robin Hood Türk izleyicisinin çok sevdiği türden bir kılıçlı kahramanlık destanı… Uzun süresine rağmen sıkmadan kendini izlettirmeyi başaran, sinemada izlenmeyi hak edecek bir görselliğe ve ihtişama sahip hoş bir seyirlik… Yönetmeninin en önemli filmi değil ama bu haftanın, hatta yılın önemli işlerinden biri.