Hayat ne kadar da boş...
Bu aralar içimde kocaman bir boşluk var, bir türlü dolduramıyorum...
Rabbime sığınıyorum, ellerimi açıp dualar ediyorum, kendime, sevdiklerime, özellikle sıkıntılarını bildiğim özel dua istiyenlere...
Başka da elimden bir şey gelmiyor...
Uzun bir süredir gribin etkisindeyim, hem alerjik hem de bronşit olduğum için iyileşmem uzun sürüyor, açıkcası kendime de pek bakmıyorum... Sanki canım yansa, içimin yangını hafifleyecek gibi geliyor...
Tövbe ediyorum Rabbime bol bol, isyan etmekten, acizlikten yine Rabbime sığınıyorum...
Ama acizim elimden hiç bir şey gelmiyor ve ben gelip geçen bunca yıla ve önümdeki bilemediğim yıllara gözüm yaşlı bakıyorum...
Sonra dönüp bakıyorum geçen hafta ne çok ölüm haberleri aldık, 3 gün içinde 3 ayrı ölüm...
Her birinin acısı farklı, onların acısına ortak olmaya çalışırken bir yandan da diyorum ki kendime;
-bak çok şükür annen- baban hayatta, eşin gözünün içine bakıyor seni incitmemek için.
Peki öyleyse senin bu yaptığın nedir ?
bu haddini bilmezlik de neyin nesi ?
Bu şükürsüzlüğün ne ?
Tövbe Ya Rabbi...
Ölmekten değil ama ölüm sonrası hesaba çekilmekten korkuyorum...
Onca ölümleri gördükçe yine kendime diyorum ki;
- bak hayat ne kadar da boş..
Bir gün varsın, bir gün sonra ise yoksun...
Şu üç günlük dünya da kalp kırmanın, kendini yıpratmanın ne anlamı var,
Gözlerini kapayıp bu dünyadan ayrıldığınız da yanınıza hiç bir şey götüremiyorsunuz, ne mal, ne mülk, ne para, ne evlat her şey geri de kalıyor.
Öyleyse yanımızda götüremeyeceğimiz şeyler için neden kendimizi yıpratıyoruz ?
En önemlisi sizden geriye sadece yapmış olduğunuz iyilikler hayırlar kalıyor.
Arkanızdan ne iyi adamdı-kadındı, deyip hayr dualar ediyorlar, bol bol arkanızdan dualar okuyorlar...
İşte böyle bir insan olursanız ne mutlu size...
Geriye dönüp ne yazdığımı nasıl yazdığımı okumadan yayınlayacağım bu yazıyı, çünkü biliyorum eğer okursam hemen sileceğim ve sahte gülücükler atmaya devam edeceğim blogumda...
Ama ben de bir insanım zaman zaman gel-gitler yaşıyorum işte...
Her zaman neşeli şeyler bol sohbetli postlar yazamam ki...
Buraya kadar okuduysanız sizlerden dua istirham ediyorum, Rabbim ferahlandırsın inşallah, beni ve sizleri...
1.09.2012
19.08.2012
|
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN |
Çok şükr Rabbimize orucu ettik eda
Ayrılıyoruz senden ya şehr-i Ramazan elveda...
Hayırlı bayramlar...
17.08.2012
|
2012 İFTAR DAVETLERİNDEN : 3 |
Merhabalar efendim :)
Bu sene Ramazan-ı şerifte sözüm ona sık sık blogumu güncelleyecektim, geçen sene ki gibi ihmal etmeyecektim. Geçen yıl iftar davetlerinin hepsini yayınlayamadan Ramazan-ı şerif bitmişti, hala elimde yayınlanmamış fotoğraf duruyor.
Ne yazık ki bu yıl da yapamadım, Rabbim kabul eylesin oruçlarımızı ama ben bu sene çok zorlandım.
Günlerce çok sevdiğim bilgisayarımın bile ekranını kaldırmadım.
Ki bu benim için gerçekten bir rekor. :)
Salı günü yengemden tatlı tatlı azar işittim zaten, yine bloga birşey yazmıyorsun hala bizim davet duruyor dedi.
Şimdi artık Ramazanın son günlerini yaşıyoruz, kendimi fazlasıyla zorlayarak aldım kucağıma bilgisayarımı ve başladım yazmaya.
Ramazan bitiyor artık geçen yılın, bu yılın davetlerinden derleme bir post da hazırlarım inşallah bundan sonra.
Bu davet çok sevdiğimiz bir arkadaşımıza ait.
Kendisi gelirken mutlaka fotoğraf makinelerimizi getirmemizi söyledi, biz de peki dedik.
Sonuçta çok lezzetli mamalar yedik, güzel bir gün geçirdik, aslında geçen cuma yaşadığımız bu iftarı sıcağıyla yazacaktım, öyle konuşmuştuk eve gider gitmez yazarız demiştik.
Ancak bizim için çok önemli olan sevdiğimiz bir dostumuzun aile büyüğünden kötü bir haber alınca tadımız kaçtı, elimden gelmedi buraya hemen eklemek.
Rabbim şifa versin inşallah o amcamıza ve bütün hasta kullarına...
Arkadaşımız maşallah pek maharetli, yine döktürmüştü.
Şöyle bir toparlarsak menüde:
İftariyelikler
Mercimek çorbası
Yoğurlu kabak ve havuç
Yoğurlu közlenmiş patlıcan salatası
Çoban salatası
Yaz dolması
Çiğ köfte
Maklube
Şeftali soslu kedidili tatlı
vardı.
Bulgurlu bol yeşillikli yaz dolması
Gecenin spesiyali Maklube
Çok lezzetliydi, ellerine sağlık canımın içi.
Maklube aslında tabağın ortasına konulup kenarlarına biraz salata, biraz yoğurt şeklinde sunum yapılıyor, ama bu sefer hepsi birbirine karışıyor diye arkadaşımız bu şekilde sade servis yaptı, çok da iyi oldu.
Ben (Allah düşürmesin tabii ki) ama hayatta yiyemem birbirine suyu karışmış yiyecekleri, hele pilavın yanına yoğurdu karıştıranı gördüğümde bile midem kalkar.
Tatlımız başka bir arkadaşımızdan Şeftali soslu kedidilli tatlı, yanında dondurma ile servis ettik.
Her ne kadar son anda gelen haberle morallerimiz bozulsa da yine de çok güzel ve keyifli b,r gece geçirdik.
Elde değil zaten gülmemek keyif almamak, öyle neşeli bir evsahibi ki arkadaşım.
Ellerine sağlık sevgili arkadaşım, bizi yine güleryüzünle çok güzel bir şekilde ağırladın.
Rabbim evinizden huzuru, kesenizden Hızır'ı eksik etmesin.
Artık sabah oldu bir kez daha, bana müsade gidip biraz uyumalıyım.
Bazen bu saatlerde hadi artık uyuyayım diyorum ama ne mümkün uykum gelmiyor 8-9 a kadar.
Hazır şimdi gelmişken, gidip uyuyayım.
Hepinize hayırlı sabahlar diliyorum, Allahü tealaya emanet olun.
7.08.2012
|
2012 İFTAR DAVETLERİNDEN : 2 |
Merhabalar efendim,
Bir sahur sonrası daha sizlerle birlikteyim :)
Şaka bir yana gündüz gerçekten nete pek giremiyorum, ben oruçluyken asosyal biri olup çıkıyorum, bilgisayar gözümü alıyor, kayan yazılar başımı döndürüyor vs. vs. arada bir sadece twittera göz atıyorum onu da zaten çoğu ya cebimden ya ipadden bakıyorum.
O yüzden ben de blogcuğuma bir şeyler yazabilmek için sahuru bekliyorum.
Şimdi bu kısa giriş yazımızdan sonra gelelim bu postun konusuna :)
Pazar günü iftara misafirlerim vardı, bir önceki postta belirttiğim gibi dayımlar ve babamlar geldiler.
Bu evime ikinci kez iftara geldiler çok büyük bir eksiklik benim için, yani onları bir kez daha aynı evde ağırladım tühh :)
Dayımlarla her bir araya geldiğimizde bana: -Fatma sen hala aynı evde mi oturuyorsun? diyorlar.
Alıştılar artık benim taşınmama, bir evde en fazla iki yıl oturabildiğimiz için, bakalım bu evde ne kadar oturabileceğiz. :)
Bu salonda ki beylere hazırladığım dokuz kişilik masamız, hanımların altı kişilik masası içerideydi, onu buraya ekleyemeye gerek görmedim, zaten yeterince bol fotolu, uzun bir yazı olacak.
Fotoğraflar yine eşimden bu sefer kendisine çook teşekkür ediyorum, fotoğrafları kesip biçmeme gerek kalmadı, hepsi de çok güzeldi.
Hanımlara kırmızı masa hazırladım ve kırmızı şamdanları yaktım, beylerin masasına da bu uzun şamdanları koymuştum, kuzenim 5 yaşındaki Mervecik eşime -enişte içeride mumları yaktılar siz niye yakmadınız? demiş :)
Menüde:
İftariyelikler
Domates çorbası
Zeytinyağlı barbunya
Yoğurtlu patlıcan salatası
Çoban salata
Cornflexli tavuk
Fırında baharatlı patates
Patlıcanlı kıymalı börek
Şehriyeli pilav
vardı.
Tatlı olarak kuzenlerim Tayfur ve Murat'ın doğum günleri olduğu için onların istekleri doğrultusunda hazırladığım
Muzlu böğürtlenli saçaklı pasta vardı.
Bizim ailede genellikle iftar sofrasında çay hazır olur, bir yandan yemek yerken bir yandan çay yudumlarız, yani en azından abim ve ben öyleyiz :)
Bu sebepten çay seti yine beylerin yanındaydı, doya doya çay içebilmeleri için.
Bir şey itiraf edeyim mi size ?
Güya bu iftarı ben verdim ama sağolsun herkes yardım etti.
Annem pilavı ve böreği getirdi,
Gelinimiz ve becerikli annesi Cemile teyze trafiğe kalmamak için evden erken çıkmışlar iyi de oldu bana son anda çok yardımları oldu.
Kevser çoban salatamızı hazırlarken, Cemile teyze bir yandan patlıcan salatasını yoğurtladı.
Hepsine çoook teşekkür ediyorum yardımlarından dolayı.
Ya siz de güya bu blog sahibini pek hamarat bişey sanıyorsunuz, yok canım çok beceriksizdir aslında o, siz bilmezsiniz :)
Pasta kursuna giderken, aynı zamanda yemek kursuna giden bir arkadaşımızdan ders notlarını almıştık cornflexi li tavuk onların arasında vardı, arkadaşımız Tuna çok güzel olduğunu söylemişti.
Ne zamandır aklımdaydı yapmak, kısmet dayımlara imiş.
Gerçekten de çok lezzetli oldular, bu daha fırından çıkarmadan önceki haliydi, üzerinin biraz kızarması gerekiyor, ben son anda çekemem belki diye önceden çektim fotoğrafını.
Tarifini en kısa zamanda vereceğim.
Yapıp yapmamakta kararsız kaldığım fırında zeytinyağlı baharatlı patatesler, sonra iyi ki yapmışım diye düşündüm :)
Ve hepsinin tabakta ki halleri...
Servis tabaklarının hazırlığında yine yengelerim yardım etti, ben de rahat ev sahibi moduyla fotoğrafları çektim, eee blogger olmak hiç kolay değil :)
Böğürtlenli, muzlu saçaklı pasta.
Tayfur'cuğumun ve Murad'cığımın doğum günü pastaları.
Bir hafta önce piknik iftarında yine dayımlarla beraberdik, Murad'ın doğum günü diye pasta almışlar Koska'dan, bir hafta sonrası da yani bana gelecekleri günde Tayfur'un doğum günü kutlanacak yine pasta alacaklardı.
Ben de dedim ki, pastacının evine pasta girmez ben yaparım pastayıi hatta daha ileri giderek bundan daha iyisini yaparım dedim :)
Eşimde destekledi, evet çok güzel oluyor dedi.
Coşkun dayım da hadi görelim o zaman dedi ve muzlu böğürtlenli olarak sipariş verdiler.
Elimden geldiğince hazırladım pastayı ama bir itiraf daha geliyor :)
Bu güne kadar yaptığım en lezzetli pasta oldu, herkes çoooook beğendi, ben normalde meyveli pasta sevmememe rağmen ben de çook beğendim.
Böylece koska'dan daha leziz pasta yaptığımı kanıtlamış oldum :)
Tüüü tüüü maşallah diyoruz ama değil mi? :)
Aslında daha önce de bahsettim diye hatırlıyorum, ciddi ciddi davet menüleri ve pasta siparişleri alıyorum, aklınızda bulunsun. Web sitesi hazırladım bunlar için yakında ondan da bahsedeceğim.
Şimdilik bu kadar gevezelik yeter diye düşünüyorum, bu arada geri dönüp yazdıklarımı okuyunca amma da yazmışım dedim, ben uzun postlardan çabuk sıkılırdım ama çok özlemişim blogumu, eee sahur sonrası karnımız tok, keyfimiz yerinde haliyle çenemize vuruyor :)
Siz beni bir de gündüz oruçluyken görün, sesim çıkmıyor, fazla konuşamıyorum :)
Saati yine sabahın altısı yaptım, hadi şimdi bana müsade, bir kısmınız işe gitmek için kalkarken ben daha yeni uykuya dalacağım.
Ben sahur sonrası yazdım ama siz çoğunluk bu yazıyı gündüz okuyacaksınızdır, oruç oruç bu mamaları göreceksiniz, şimdiden hakkınızı helal edin.
Rabbim Cennet nimetleri yemenizi nasip etsin inşallah.
Kalın sağlıcakla.
4.08.2012
|
2 MİM: KÖTÜ HİSSETME ve ACAYİP SORULAR MİMİ |
Aslında şu an gözlerimden uyku akıyor, ama nafile söz ağızdan bir kez çıktı, sahurda bu postu yazacağımı söylemiştim, elim mahkum yazıyorum.
İftardan beri ayaktayım, oturduğum vakitlerde ise barbunya ayıkladım, hatimimi okudum, sahurumu yaptım, biraz yemek tarifi bakındım 10 dakika kadar ve alışveriş listemi oluşturdum.
Pazar günü iftara misafirlerim var, geleneksel aile iftarımız. İçin ilginç tarafı, bundan daha önce bahsetmiştim; son bir kaç yıldır dayımlar her Ramazan ayrı evlere iftara geldiler, hatta aramızda epey bir espri konusu olmuştu, hatta şimdi aaa sen hala aynı evinde misin diyorlar :)
Neyse şimdilik iftar davetini kısa kesiyorum, bunun hakkında post hazırladığım zaman zaten uzun uzun konuşuruz.
Şimdi mimlere geçelim:
Bu mimleri diğer mimlerde olduğu gibi yine Sade ve Derin arkadaşım gönderdi, kendisine çooook teşekkür ediyorum beni hiç bir zaman unutmaz, sağolsun hep mimler.
Daha önce birkaç kez daha mimlemişti ama ben vakitsizlikten cevaplayamadım maalesef.
Bu sefer sıcağı sıcağına cevaplıyorum, hadi bakalım gelsin sorular ve cevaplar:
Kötü Hissetme Mimi:
Mimin konusu kendinizi kötü hissettiğinizde yaptığımız şeyler:
Kendini kötü hissetmek benim sıklıkla yaşadığım bir durum.
Cevabı ise her zaman yaptığım gibi kendimi eve kapatırım, kimseyle görüşmek istemem, telefonlarıma cevap vermem hatta kapatırım, gözüm dalar öyle boşluğa bakar dururum, ya da tv açar boş boş bakınırım. Hiç ama hiç bir iş yapamam, bütün gün sadece yatarım...
Mimi yazarken bile kötü oldum, bir de ben bunu yaşarken nasılım anlayın artık...
Geldik ikinci mime:
Acayip sorular:
1. Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan bir yılınızda ne yapardınız ?
En başta her şey Rabbimin takdiri diye düşünürdüm, önce güzel bir tevbe ederdim. Yakınlarımla helalleşir ve ömrümün kalan kısmını ibadetle geçirirdim...
2. Fobileriniz, takıntılarınız var mı ? Varsa neler ?
Oooo tam adamına soruldu yani, börtü böcek dahil (karınca hariç) bütün hayvanattan korkarım, elimde değil, gördüğüm an çığlığı basarım. En büyük kabusum ise yılışık sırnaşık kediler ve arılar. Avazım çıktığı kadar bağırırım ve sonrasında sinir krizleri geçiririm bu derece ciddi korkuyorum, üstüme gelmeyin.
Takıntılarım ise mesela bulaşık makinesine; aynı tabak desenlerini araya başka şey karıştırmadan dizmek,
illa ki uyumlu giyinmek, zıtlıklardan pek hoşlanmam vs. vs. O kadar çok ki hngi birini yazayım. :)
3.Bir sabah kalktınız ve dünyada hiç bir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız ?
Hıımmm ben böyle çok film izledim ya, ne yapayım tek başıma dünyanın ne kadar sefası kalırsa onu sürerdim, ama hiç olmasa yanımda sevdiğim biri olaydı. :)
4.Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız ? Neden ?
Önce kendi yurdumu karış karış dolaşır, sonra Rusya'dan başlayarak bütün ülkeleri gezerdim. Neden Rusya, çünkü mimari yapısı çok hoşuma gidiyor bana sanki masallardaki bir şehir gibi geliyor.
5. İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz ?
Böğğkkk benim gibi bütün hayvandan korkan biri kurbağaya hayatta yaklaşmaz üstüme sıçrar diye :)
6. En son yaşadığınız küçük düşürücü unutamadığınız olay ?
Şu an uyku sersemi hiç aklıma gelmiyor, ama aklıma geldiği an yazarım...
7. Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey ?
Cüzdan, cep telefonları, anahtar.
8. Hayatınızın bir kitap/film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olsun isterdiniz ?
Daha küçüktüm Çalıkuşu'nu okuduğumda hatta ağlamıştım, sonra defalarca okuyup her seferinde etkilenmiştim. Artık okunmaktan cildi dağıldı kitabımın...
Film olarak aklıma bir şey gelmiyor.
9. En yakın arkadaşınızın uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrendiniz, ne yapardınız ?
Yeter ki buralardan uzaklaşayım, hemen atlar giderdim...
10. İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir ?
Dünyanın ve insanlığın hayrına bir şeyler yapardım her halde.
Bir de kötü niyetleri insanları hoooppppp diye alıp okyanusa bırakırdım dünya böylece pisliklerden temizlenmiş olurdu...
Şimdi mimlediklerime geçersek, uzun zamandır blog aleminden uzağım kimler mimlendi, kimler cevapladı bilemiyorum ama adettendir hadi bende yazayım bir kaç isim:
Dilekce, Güzel şeyler dükkanı, Ekim ve Nisan, Pembe Deniz, Cadı kızın dırdırı, Cici bici şeyler, Gurme şirine, Yemek sevdam (Elif), Fransali gelin, Armutun sapı (Hilal), Değmesin yağlı boya, Sevecen, Sessiz teyyare, Swotpisces, Umut sepeti (Zeliha) Nilerk, Nil, Çiçeklendim ve adı şu an aklıma gelmeyen ama mimlenmeyen arkadaşları da mimliyorum.
Hadi bakalım düşünme sırası sizde :)
Saat oldu sabahın altısı, bana artık iyi uykular zaten şunun şurasında 3-4 saat ancak uyuyacağım. ,
Hepinize de hayırlı sabahlar ve iyi hafta sonları diliyorum.
Bulunan dosya içeriğini göster
Yeniden yönlendiriliyor !doctype>
Yeniden yönlendirilmek üzeresiniz
Daha önce burada olan blog artık şu adrestedir: http://www.benimdunyam05.com/google62ffe7153a1bd3ce.html.
Yeniden yönlendirilmek istiyor musunuz?
Bu blog Blogger’da barındırılmıyor ve spam, virüs ve diğer k