Pages

27.02.2012

KAŞARLI SUCUKLU TORTİLLA BÖREĞİ


Geçtiğimiz günlerde burada yazdığım bir gün iki davette yaptığım tortilla böreği.
Geçen hafta tam üç kez bilgisayarımı kucağıma alıp bunun tarifini eklemeye çalıştım, ama bir türlü sonunu getiremedim.  Hatta daha fotoğraflarını bile bitirememiştim.  
Bu akşam karar verdim ve bu tarif yayınlanacak artık dedim :)
Yine araya birşeyler girdi,  ama dedim ya kararlıyım :)
Aslında bu tarif Ramazan-ı şeriften beri yayınlanmayı bekliyor, sahurda tok tutuyor diye çoğunlukla yapıyordum.  Ama buraya eklemek ancak kısmet oldu.
Bildiğiniz tava böreği ama bunda yufka yerine tortilla kullanıyoruz.
Bim'e her girdiğimde hemen kapının önünde gözüme çarpıyor tortillalar.  Ben de sürekli alıyorum, hem böreği, hem içine birşey hazırladığınızda dürümü çok lezzetli oluyor.
Tortilla kullanarak yaptığım soslu tavuk dürüm buraya tıklayınız.


Kaşarlı Sucuklu Tortilla Böreği

Malzemesi:

4 tortilla
yarım su bardağı süt
1 yumurta
rendelenmiş kaşar peyniri
ve dilimlenmiş sucuk


Yapılışı:

Süt, yumurta ve sıvıyağı bir kasede karıştırın.
Tavayı hafif yağlayın.
Tortillanın birini ısınmış tavaya alın, üzerine fırça yardımıyla bolca sütlü karışından sürün.
İkinci tortillayı üstüne koyup yine karışımdan sürün ve kaşar peyniri serpiştirip sucukları dizin.
Üzerine yine tortilla kapatın karışımdan sürün, en üste bir tortilla daha koyup (toplam 4 kat olacak) kalan karışımdan gezdirip arkalı önlü kızartın.
Servis tabağına alarak dilimleyip sıcak servis yapın.

Afiyet olsun.






23.02.2012

AKRABA GÜNÜ 12.02.2012

DİKKAT BU POSTA AÇ KARNINIZA BAKMAYIN, BENDEN SÖYLEMESİ :)

Geçtiğimiz yıllarda eşimin akrabalarıyla biraraya gelip gün yapardık.  Bazen dışarda bazen de evlerde toplanırdık. Geçen yıl en son bende olmuştu,  buradan bakabilirsiniz.  Sonrasında hep birlikte gün olarak toplanamadık, çoğunluğu sağlayamadık.  Biri varsa, diğer olmuyordu.
Bu yıl ocak ayında karar verdik ve artık her ay toplanalım dedik.  Ama maalesef ocak ayı boyunca kar yüzünden bir türlü toparlanamadık ve şubata sarktı mecburen.  12  şubatta bir araya geldik, geç oldu ama güç olmadı, çok güzel ve  keyifli bir gün geçirdik.  Hatırladıkça ağzım kulaklarımda.

Ben akrabalarıma çok önem veriyorum, her ne kadar bu görüştüklerim eşimin akrabası olsa da asla ayrım yapmıyorum.  Onları öyle benimsedim ve sevdim ki, kendi akrabalarımdan bile daha sık onlarla görüşüyorum.  İlk evlendiğimde çok yalnızdım kimseyi tanımıyordum onlar ilk bana gelip beni bağırlarına bastılar.  Bir evlad, bir kardeş gibi gördüler. Şimdi bana, sen bizim ailenin gelini değil kızısın, diyorlar. Ben hepsini seviyorum,  onlarda beni çok seviyorlar.
Araya giren başka yazılar yüzünden bu postu yazmakda biraz geciktim.  Oysa ki merakla ve heyecanla bu yazıyı bekliyorlardı.  Hepsinden özür diliyorum.

Bu güzel günümüzü fotoğraflarla ölümsüzleştirdik.  O kadar çok fotoğraf çekmişim ki, zaten ilk başta herkes oturdu masaya ben bir yandan fotoğraf çekiyorum.  Bana takılıyorlar bu kız neden bu kadar zayıfladı anladık artık, baksanıza fotoğraf çekmeden yemek yiyemiyor diye  :) 

Şimdi sizi bu çok güzel, muhabbeti süper günümüzle başbaşa bırakıyorum:



Masamızda yok yokdu yani :)
Davetten birkaç gün önce Berna ablayla telefonda konuştuğumuzda fazla çeşit yapmayacağım, 2 tatlı, 2 tuzlu, 2 salata yeterli demişti.


Sonra ise içine sinmemiş çok kalabalık olacağımızı düşünerek birkaç çeşit daha ilave etmiş.


Sonuçta bu şık ve çook leziz mamalarla dolu bir masa hazırlamış.


Yoğurtlu patlıcan salatası


Brokoli, karnabahar salatası


Ispanaklı pastırmalı pide

Bu pideleri yapmasını kayınvalidesi istemiş, Berna abla da onu kırmayıp yapmış iyi ki de yapmış çok lezzetliydi doğrusu. :)


Bu kaşarlı poğaçalarda artan pide hamurundan yapılmış. 


Dikkat çok sıcak :) 
Dumanı tüten enfes bir pilav


Hindi etli, kestaneli enfes lezzette bir pilav


Görüntüsü bile al eline kaşığı çatalı ye beni diyor :)


Pilav masaya gelince zeytinyağlı barbunyamız kalktı 


Çıtır çıtır peynirli el açma börek 


Ev yapımı şerbetimiz


Muzlu karamelli pasta 
Benim yaptığım ve yaparken bir türlü istediğim gibi olmayan pastam ama yerken herkes çok beğendi, siparişler alındı :)



Berna ablanın kadayıfı çok lezzetli olur. 


Tatlılarımız


Cevizli rulo tarifi için buraya tıklayabilirsiniz.

Gün sonuna doğru Berna ablanın kızı Nihal bize piyano çaldı,  piyano başında üç amca gelini poz verdik.
Bundan sonra herhangi bir sıkıntı olmazda Allah hepimize sağlık verirse ayda bir toplanacağız. 
Şimdiden bir sonraki ay kim de olacağımızı kararlaştırdık.
Günün sonunda herkesin keyfi yerindeydi,  yüzü gülüyordu.
Uzun zamandan sonra bütün akrabalar bir arada olmanın tadını çıkardık.
Dilerim bundan sonra da hep yüzümüzü güldüren keyifli dost ve akraba sofralarımız olur.
Başta güleryüzle bizi karşılayan ve bizi çok güzel ağırlayan Berna abla olmak üzere emeği geçen, uzaktan yakından gelen bütün akrabalarıma çok teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız.

Sizinde akrabalarınızla toplandığınız günler var mı? 
Onlarla görüştüğünüzde sizde benim gibi çok mutlu oluyor musunuz? 

21.02.2012

FETİH 1453



Film daha vizyona girmeden önce bu filmi mutlaka izlemek gerek diye altını çizmiştik.
16 şubatta vizyona girdi o günden beri neredeyse her akşam sinemaya gitmeye niyet edip eşimin yoğunluğundan ötürü gidememiştik.
Dün gece izledik ve sizlere sıcağı sıcağına düşüncelerimi aktaracağım.
Filmi izlemeden önce bazı tereddütlerim vardı, acaba layıkıyla anlatabilecekler miydi, yoksa muhteşem yüzyıl denen saçma sapan yalan dolan, dünyanın karşısında titrediği bir padişaha, mübarek ve cömert hanımefendilerine karşı yapılan iftiralarla dolu bir diziye mi, benzeteceklerdi...

Evet eksiklikler, yanlışlıklar vardı filmde, olmasa daha iyi olurdu tabi. 

Ama hiçbiri o kadar çok gözüme batmadı, çünki bu bir ilkti ve İstanbul'un fethine odaklanmıştı.
Başarılı ve görkemli savaş sahneleri (ki bir ara kendimi 300 spartalı da sandım ) koca ordunun Allahü Ekber diye ortalığı inleten tekbir sesleri, sanki siz de orada savaşın ortasındaymışsınız hissi veriyordu. 
Göğsünüz kabararak izleyebileceğiniz, iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir filmdi.
Dualar ve tekbirlerle top dökülürken sanki orada sizde var gücünüyle çalışıyormuşsunuz, 
lağımcılarla birlikte kazma sallayıp haydin yiğitlerim diyormuşsunuz,
kule saldırısında sanki yanan sizmişsiniz,
askerler birer birer şehadet şerbeti içerken sanki yanlarındaymışsınız,
yaralıların tedavi ve  bakımları yapılırken  onlarla aynı acıyı paylaşıyormuşsunuz,
Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin duyduğu derin acıyı, şefkati, burukluğu yüreğinizde hissediyormuşsunuz, ardında sizde sabah namazında ordunun arkasında saf tutmuşsunuz,
Ulubatlı Hasan'ın sancağı surlara dikerken vücuduna saplanan her okda sizin de canınız yanmış gibiydi...


Ya da ben böyle yoğun duygular hissettim bilemiyorum.
Eğer yalnız başıma evde izlemiş olsaydım, kesin yeri göğü inletirdim Allah Allah nidalarıyla.
Fatih Sultan Mehmed hanın arkasında dağları ovaları dolduran ucu bucağı görünmeyen koca orduyu ilk gördüğümde göğsüm kabardı, içim bir hoş oldu.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir film diye düşünüyorum, tüm eksilerine rağmen.
Bu güne kadar tarihi sadece ders kitaplarında görmüş, kaldı ki yanlı tarih okumuş bir millet için böyle filmler çok daha önce yapılmalıydı.
Ama inşallah bundan sonra çok daha dikkat edilerek Tarihimizi gerçek bir şekilde anlatan göğsümüzü kabartan, onurlandıran filmler çekilebilir.

Filmdeki eksikler ve yanlışlara gelirsek:
Ki bunlar benim kendi düşüncelerim, tarihi her zaman çok sevmişimdir, bir kısım insanlar gibi tarihi sadece ders kitaplarında görmedim, üstelik de yanlı anlatılan bir tarihi okumadım, devamlı araştırdım ve en doğrusunu okumaya gayret ettim...

Bir kere Ulubatlı Hasan'ın Macar kızı Era'ya aşkı, olayı sadece savaşı anlatırsak belgesel gibi olur mantığıyla hareket edilmiş ve biraz tuhaf duruyordu.
Şöyle ki, emrindeki orduda namaz kılmayan ve kul hakkına giren hiç kimseyi bulundurmayan Osmanlı Sultanları kaldı ki hristiyan bir kızla gayri meşru bir ilişki yaşayan birini ordusunda barındıracak, bu hiçbir şekilde akla ve mantığa sığmıyor.
Hiç olmazsa küçük bir nikah faslı gösterilebilirdi, veya evlenmişler diye sadece sözü geçebilirdi.
Bu zaten tamamen hayal mahsulüydü...

Sonra Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocası Akşemseddin Hazretlerinin sonradan ortaya çıkması ve onu vezirlerin çağırması yanlışdı. Çünki Akşemseddin hazretleri savaşın başından beri hep Sultan Mehmed'in yanında yakınındaydı, hatta günlerce çadırına kapanmış Allahü tealaya dua ve niyaz ederek yalvarmış çok gözyaşları dökmüştür. Ve sonunda Fatih Sultan Mehmed hanın karşısına çıkarak 29 mayıs sabahı falan yerden hücumlara başlarsan konstantiniyye biiznillah feth olunacaktır müjdesini vermiştir.
Üstelikde Akşemseddin hazretleri köse lakaplıdır, film de ise gür beyaz sakalları vardı, bu da çok iğreti durmuştu.

Yine Akşemseddin hazretlerinin fetihden önce Ebu Eyyüp El Ensari hazretlerinin mezarını gösterdiği sahne ise yine yanlıştı. Çünki fetihden sonra mezarı bulunmuş, hatta baş ve ayak ucuna Akşemseddin hazretleri kendi elleri ile fidanlar dikmiştir, daha o gece Fatih Sultan Mehmet han tebaasına ders vermek, Akşemseddin hazretlerinin büyüklüğünü bildirmek için fidanların yerlerini değiştirtmiş, ertesi gün yine Akşemseddin hazretleri gelip fidanları yerlerinden çıkarıp eski yerlerine koymuştur. Orada bulunan herkes Akşemseddin hazretlerinin apaçık bu kerametlerini görmüştür.

Ulubatlı Hasan'ın burçlara sancağı diktiğinde ağzından bir Allah bile çıkmaması, o kadar kalabalık arasında sanki Era'yı görmesi, veya onun hayaliyle şehid olması biraz günümüz aşklarına benzemişti. Kaldı ki tarih kitaplarında yakınındakilerin ağzından nakledilen gerçek ise şehadet getirmesi şeklinde ve bunu Bizanslı tarihçiler bile yazıyor.

Fatih Sultan Mehmed Han'ın çadırına kapanması ve günlerce dışarı çıkmamasında da bazı yanlışlıklar vardı, sadece elinde tesbih oyalanması, tesbih kopunca üzerine çıkıp tepinmesi bunlar gerçekten saçma duruyordu, küçük bir çocuğun bile yapmayacağı şeylerdi. Kaldi ki imanlı ve Peygamber efendimiz tarafından müjdelenmiş bir hükümdarın böyle çocukca birşey yapmayacağının bilinmiş olması gerekirdi...

Ulubatlı Hasan ile çarpıştırılan Jüstinyani ise gerçekte yaralı olarak gemisine binerek kaçmış ve yol da can vermiştir. Oysa filmde Ulubatlı Hasan ile çarpışmada ölüyor.


Topları soğutmak için, ilk kez Fatih Sultan Mehmed han tarafından bulunmuş ve uygulanmış  olan zeytinyağı ise maalesef filmde geçmiyordu. Onun yerine Era'nın hazırladığı bir karışım vardı, sadece ondan bahsedildi.

Fatih Sultan Mehmed Han fetihte kullanılan topları bizzat kendi çizmiştir ve Osmanlı da birçok topçu ustası vardır, bunlar dururken işin içine aşk da karıştırmak için sadece Urban ustadan bahsedilmesi ve topları onun çizmiş gibi gösterilmesi de bence yanlıştı.

 Filmde bir de maneviyat eksiliği vardı ki, leşker-i gaza, leşke-i duaya muhtaçdır.
Yani gaza ordusu, dua ordusuna muhtaçdır. Filmde ise tek bir kare bile bundan bahsedilmedi. 

Sadrazam Çandarlı Halil Paşa başlarda fethe karşı çıksada sonra canla başla fetih için çalışmışdır, oysa ki filmde başından beri fethe karşı çıkan ve orduyu bölmeye çalışan biri gibi gösterilmekdedir.


Eksiğiyle, kusuruyla yine de çok güzel bir filmdi.
Tarih bilginiz varsa zaten yanlışları ve olması gerekenleri biliyorsunuz, o yüzden bunlara fazla takılmadan gidin İstanbul'un Fethinin keyfini çıkarın.
Ve bir kez daha şükredin Allahü tealaya ecdadımız ne sıkıntılar ve acılarla feth etmişler oturduğumuz yerleri. Çıkarken de aziz şehitlerimiz ve ecdadımız için birer Fatiha okumayı da ihmal etmeyin.

Yalnız film bitip salondan ayrılırken öyle birşey hissettim ki, yıllardır sinemaya giderim, sayısız film izledim, hiç birinde çıkışta böyle bir duyguya kapılmadım. Sanki Fatih'in arkasından coşkuyla İstanbul'a giriyormuşuz gibi çıktık salondan. :)
Hala izlemediyseniz hadi ne duruyorsunuz :)


20.02.2012

YOĞURTLU TAVUKLU ETİMEK SALATASI

Geçen hafta buluşma postundan sonra elim değip bir daha yeni post yazamadım, bunda sanırım Picasa'yı açamamamın etkisi var. Bir kaç gündür Picasa'yı açamıyordum, bu akşam bilgisayarımın yazılım güncellemesini yaptığımda sorun neyse düzeldi çok şükür.
Bu arada twitter da sordum canım birşey yazmak istemiyor, üşeniyorum, siz ne isterseniz onu yazayım diye, birkaç da seçenek vermiştim. Dilekcem hemen ses vermiş salata istiyorum demiş ben de hay hay dedim, açıkcası işime geldi, tek bir foto ve tarif yazmak :)
Bir süredir tarif vermiyordum, ufaktan tatlı tatlı azar işitiyorum neden tarif yok diye, şimdi Dilek'in sayesinde ta burada ki davetimde yapmış olduğum yoğurtlu tavuklu salata tarifini vermek istiyorum.
Çok hafif bir salata, davetlerde şık bir görüntüsü de oluyor. Misafirlerimi masaya davet etmeden önce bol bol fotoğraf çektim, ama diimlenmiş fotoğrafını maalesef çekemedim.


Yoğurtlu Tavuklu Etimek Salatası 

Malzemesi:

2 paket tuzsuz etimek
2 tavuk göğsü (haşlanmış)
750 gr. süzme yoğurt 
1-2 diş sarmısak
tuz, karabiber,
tavuk suyu

Üzerini süslemek için:

maydanoz, havuç, bebek mısır, tane mısır, kornişon turşu 
(arzuya göre birini veya dilediğinizi kullanabilir evdeki malzemelerinizle çeşitlendirebilirsiniz)


Yapılışı:

Tavuk göğüslerini bol suda haşlayalım ve didikleyelim.
Süzme yoğurttan üzeri için biraz ayıralım, kalanı didiklenmiş tavuklarla karıştıralım.
Tuzunu, karabiberini ekleyelim, sarmısakları ezelim.
Etimekleri borcama dizelim, üzerine tavuk suyundan biraz gezdirelim.
Yoğurtlu tavuklu karışımın yarısını yayalım.
Kalan etimekleri tek tek tavuk suyuna batırıp çıkararak hafif ıslanmalarını sağlayalım ve tavuklu karışımın üzerine dizelim. 
Etimekler tamamlanınca üzerine kalan tavuklu karışımı yayalım.
Ayırdığımız yoğurdu düzgünce gezdirelim.
Üzerini dilediğimiz gibi çeşitlendirerek birkaç saat buzdolabında dinlendirip servis yapalım.

Afiyetler olsun efendim...


Küçük bir hatırlatma  Selen cake Turkish Cuisine blogunun sahibi arkadaşımız blogunda çekiliş yapıyor.
Ve pastacılıkda kullanılan çok güzel bir silikon kalıp veriyor. Katılmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

15.02.2012

GÜZEL ŞEYLER DÜKKANI ve DİLEKCE'YLE KEYİFLİ BİR GÜN

Hani çok güzel ve keyifli bir gün geçirmiştik ya Dilekcem ve Guzel şeyler dukkanımla beraber işte o günün detayları ile beraberiz.
Biz daha önce Dilek'le buluşmuştuk o gün içinde buraya tıklayabilirsiniz.
Bu sefer Güzel şeyler dükkanı arkadaşımızda aramıza katıldı ve tadına doyum olmayan bir gün daha geçirmiş olduk.
Ocak ayının ortalarında buluşmaya karar vermiştik, ama bir türlü gün ayarlayamadık. Dilekcem sadece cumartesi günleri müsait olabiliyordu, benim ise neredeyse bütün cumartesilerim doluydu. Sedefcim ise bize uyum sağladı sağolsun, ve sonunda 11 şubat için kararlaştık. Epey bir zaman vardı ve ilk önce başka bir yerde buluşmayı düşündük, sonra havalar soğuk ve karlı olduğu için mecburen kapalı bir yerde buluşalım istedik ve hepimizin ortak kararıyla Optimum Avm'de buluştuk.


İlk gelen bizden daha uzakta oturmasına rağmen Sedef'ciğimdi.
Ben güvenlikten geçtim şöyle bir bakındım karşıda starbucks'da biri oturuyor, yok canım değildir diye ha babam çantamı karıştırıyorum, telefonumu arıyorum ki Sedef'i arayacağım ben geldim diyeceğim.
Aaa bi baktım karşımdaki hanım yanıma geldi ve Fatma sizsiniz değil mi, dedi. Tahmin etmiş benim olabileceğimi :)
Sonra hemen sarıldık ve başladık konuşmaya.
Bir süre sonra aramıza Dilekce de katıldı ve bir yandan kahvaltımızı yaparken bir yandan koyu sohbete dalmıştık.


Fotoğraf çekinmeyi ihmal etmedik, herkes çıkardı makinasını, sırasıyla fotoğraflarımızı çektirdik.


Kalbimiz de çok yakıştı doğrusu :) Dilek'ciğim ve ben
Sedef karşımızda bizim o kadar doğal pozlarımızı yakalamış ki, gülmekten kırılırsınız.
Bu fotoda da benim hep gözlerim kapalı çıkıyor diye, Dilek işte böyle açacaksın gözleri diye gözlerini pörtletti, ben ise yine gözlerim kapalı ve otuziki diş tekmili birden ortada sırıtıyorum :)


Sedef'ciğim ve ben
Olcay ablamın epey kulaklarını çınlattık o gün. Kendisi beni çok kıskanır da :) bu fotoyu görünce hııı iyiki gelmemişim ayrılın çabuk derdim, diye takıldı :)  


Dilek'ciğim ve Sedef'ciğim
Onlarında öyle komik fotoları vardı ki, belki kendileri koyarlar bloglarına :)


Tabi ki hediyelerimiz vardı ve hediyelerimizi görünce hepimin ağzı kulaklarına vardı, 
İlk pozu veren Dilekcim oldu :)


Sedef'ciğim, bizim gibi hediyeleri görünce kendini dağıtmadı, aynı hanım hanımcık haliyle poz verdi ayrı ayrı



Ve ben ahtapot gibi sarılmışım paketlere :)


Kahvaltı sonrası biraz dolaştık, alışverişler yapıldı, dinlenmek ve sohbete devam etmek için kahve içmeye oturduk. 



Keyifli sohbetimize sade, orta ve şekerli üç ayrı çeşit Türk kahvesi ve yanında tatlılarımız eşlik etti.



Tatlılar yenildi, kahveler içildi, tadına doyum olmayan sohbetimiz devam etti.
Bir sürü şeylerden bahsettik, blogdan, hayatlarımızdan, benim çok gezmemden :)
Şaka bir yana blogda çok kendimden bahsetmiyorum ya, yazı dilim ise biraz ciddiymiş, Sedef karşısında çok ciddi biri bulacağını düşünmüş :) 
Blogumdan çevremdeki birçok kişi haberdar, bu yüzden çok dikkatli yazıyorum, bir deyim vardır, çok afedersiniz biraz kaba olacak, öküz altında buzağı aramak derler. Yanlış anlamaya meydan vermemek için haliyle çok dikkat ediyorum. Üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokan çok oluyor...


Fotoğraf çekinmeyi hiç unutur muyuz :) 
Yine garsonların eline tutuşturduk makineleri ve yine bu güzel günü ölümsüzleştirdik.

Kahve  molasından sonra, son bir kez daha optimumu turladık,  artık hiç istemesekde ayrılık vakti gelmişti :(
Yeniden buluşmak için sözleştik, sıkı sıkı sarıldık birbirimize...



Bu ciciler sevgili Dilek'in hediyesi, aşk kokulu Türk kahvesi fincanları, kendi el emeği süslediği dekoratif kutu ve yine el emeği keçeden aşk temalı  pembişli  pano.


 Kahve fincanları Porland Porselen'in Kaya Maya serisinden,
Daha önce görüp, çok beğenmiştim bu seriyi, Dilek'ciğim de nezaket gösterip tam da sevgililer haftasında bize bu aşk kokan fincanları hediye etti.



Şu ciciliğe bakar mısınız? 
Bu ben oluyorum yani, sevdiceğimle karşılıklı içiyoruz artık.
Yalnız bu fincanlarıma biri daha sulandı, ne dersin Dilek onunla da karşılıklı içsem mi ki :) 


Pembe pembe gönlüm sende :)
Pembişli odamda yerini aldı, Dilekcem ellerine emeğine sağlık.



Kırk bir kere maşallah diyorum, Allah nazardan saklasın çok maharetli arkadaşımız, ben sadece tüketim topluluğu olduğum için aklıma bile gelmiyor böyle şeyler süslemek. 
Hoş aklıma gelse de beceremem zaten, bunu yapmak da kabiliyet istiyor. Bende de o kabiliyet ve hayal gücü yok maalesef :(


Bu kupalar da Sedef'ciğimin hediyesi,  eşim akşamları bazen çayı böyle kupalarda içiyor.
Yine bernardo'dan bunların kırmızı beyaz puantiyesini almıştım eşim çok seviyordu onları şimdi ise yeni gözdesi  bu kupalar. Hemen sahiplendi bana bunlarda çay getir diyor :)


Acaba pembe sevdiğimi duymayan kalmış mıdır?
Paketi açıp içinden pembiş pembiş bunlar çıkınca ben küçük bir çığlık attım -ayyy pembe çoooook güzelll, diye :)
Yalnız bir itiraf geliyor, ben daha hiç mutfak eldiveni, önlüğü ve tutacaklarına para vermedim.
Sağolsun düşünceli arkadaşlarım hep hediye ediyorlar, onların sayesinde elim yanmıyor, etraf da neyle tutayım şimdi ben bunu deyip elime geçen ilk şeyle tutmuyorum. :)
Daha önce de Nuran'cığım hediye etmişti bunun farklı bir rengini ve o zaman bana demişti ki, Fatma'cım bunların pembesi vardı, ama ben alırken kalmamış, bak  Nurancım gördün mü yine bana pembesi nasip olacakmış.
Sedef'ciğim çok teşekkür ederim canım.


Yine Sedef'in hediyeleri, kitabı okumaya yeni başladım muhtemelen bu gün bitiririm, elime aldığımda yapışıp kalıyor kitaplar, bitirmeden rahat edemiyorum. 


Yine kupalarımız, biliyor musunuz ben bu yazıyı şu görmüş olduğuz kupadan kahvemi yudumlarken yazıyorum :)


Sedef'ciğimin hediyeleri bir arada.

Kızlar, birbirinde güzel ve kıymetli hediyelerinizle beni hem sevindirdiniz, hem de çok mahcup ettiniz.
İkinize de çook teşekkür ediyorum, bana harika bir gün yaşattınız.
Ben çok keyif aldım bu günden, sizleri tanımakdan dolayı çok mutluyum.
En kısa zamanda bu sefer evimde sizleri ağırlamaktan büyük onur duyarım.
Hem Dilek'e çikolatalı pasta sözüm var :)
Yeniden buluşana kadar gözlerinizden ışık, yüzünüzden gülümseme ve yüreğinizden huzur hiç eksik olmasın.
Allahü tealaya emanet olun hepiniz...

14.02.2012

BEN AŞK



Ben aşk...
Kalbin kafesindeki deruni büyünüz. Vakitsiz yollara düşüp aradığınız, tam buldum derken kaybettiğiniz mahrem-i esrarınız. Gah bir irem bahçesi gah bir mahbes yerine koyduğunuz... Hayatınızın en serin barınağı saydığınız gül kokulu eyvan. Her aşık için adım başka başkadır. .Bir adım aşk, bir adım yalnızlık,... bir adım acı, bir adım mutluluk ve bir adım firak...
Bütün yola çıkmış sevdalara ben kılavuzluk ederim. Önceleri yol kenarlarında hanım elleri kokar, mor menekşeler selam durur bana.
Aşıklar hep benim adımı söylerler.Adımı ağızlarına pelesenk ederler. Tatlandırırlar. Tüm zorlu yollar benimle aşılır. Şirin’e varan dağlar benim soluğumla delinir, Aslı’ya giden yola benimle düşülür. Varılmaza varılır. Tüm karanlık geceler, benimle birer yıldız şölenine dönüşür. Benim efsunumun kokusu ölgün yürekleri ayaklandırır. Gülzar bahçelere dönüşür kötürüm duygular. Gelişim gül açtırır, gidişim dert saçtırır.
Sevdanın uyuduğu bir fecir vaktinde...
Ben, yüreklerin en kuytu vahasında çiçek açmaya dururum.


Ben aşk...

Kalbin hüznüne derman olurum. Yağmur olur, dökülürüm ayaklarına peri bakışlı güzellerin. Umudun keskin şavkında, rahmet olup yağarım, utangaç delikanlının bezgin yüreğinin çatlaklarına.
Vakit akşam olunca, hüzünlü imbat rüzgarı olup, inceden inceye eserim avare yüreklere. Sevgi selinin hırçınlığı, alır götürür sevenleri yalnızlığın okyanusuna. Sessizlik biçare yüreklerde derinleştikçe, ben agah olurum. Hükümdarlığımı kurarım gönüllerin en yüksek taraçalarına. Tahtım kavi değildir. Keşakeş kavgalar beni savurur buzul yangınlarına, Aşıklar ellerini çekince üzerimden rüzgar girdaplarına tutunurum. Giderim.
Sevgilinin sesine birazcık ney olurum.

Ben aşk...

Erguvan dallarını sessizce ben tutuştururum. Duygu merdivenini sözsüz bir musikiyle ben bırakırım yüreklerin ayaklarına . Dünyanın kalbine basa basa gelir bulurum sermayemi. Çok uzaklardaki bir sabahtan uyanıp gelen, ürkek ve çekingen bir kuş gibi, gelir konarım sevdanın hayal çiçeklerine. Sözün bittiği demlerde, benim türküm söylenir. Sırmadan hayal ipliği dokunur geceler boyu. Aslında sessiz bir fısıltıdır benim varlığım.

Yalnızlığın derinleştiği demlerde sessizce okunurum.
Görsel: google görseller

12.02.2012

GAMZE'YE YARDIM EDERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER


Gamze anneyi pek çoğumuz artık tanıyor ve durumunu biliyoruz. Ancak bilmeyenler için tekrar kısa bir bilgilendirme yapalım:

Gamze genç bir anne… 3 yaşında bir oğlu var ve kendisine lösemi teşhisi konuldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümünde yatıyor.
Son durum: 
Son durum:
.”ŞU ANDA KAN GEREKMİYOR”.
.İlik nakli gerekli. İlik nakli için donör aranmaya pazartesi günü (13.02.2012) günü başlanacak.
.Pazartesi günü kemoterapiye başlanacak. “ÖNÜMÜZDEKİ HAFTADAN İTİBAREN” Trombosit ihtiyacı olacak. “ALINAN TROMBOSİT EN FAZLA 5 GÜN SAKLANABİLDİĞİNDEN, İHTİYAÇ OLDUKÇA” A RH + grubundakilerin Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gidip “TROMBOSİT” vermeleri gerekecek.
.Pazartesi günü kemoterapiye başlanacak.
.Kardeşinin iliği uymamış, yakın akrabaların uyma ihtimali yüzde 1 imiş. Diğerlerinin uyma ihtimali ise 40 binde 1. Çapa’da 27 bin donör örneği varmış. Oranın düşüklüğünü hesaplayabilirsiniz.Bu yüzden bu “havuz”daki sayı ne kadar çoğalırsa, Gamze’nin kurtulma şansı o oranda artacak.Yani, donör olmak için başvurmak ve küçücük bir tüp kan vermek ÇOK ÇOK ÇOK ÖNEMLİ.Ama aynı gün içinde yüzlerce kişi gitmesin aynı merkezlere. Bunun için organize olup liste oluşturmak gerek. Çapa’daki konsey perşembe günleri toplanıyormuş, perşembe öncesi gitmek iyi olur.
.Gamze’nin lösemi teşhisi: AML M5 (Akut miyoloblast lösemi)
.Daha önce kök hücre nakli gerçekleştirilmiş ancak ney yazık ki hastalık tekrar nüksetmiş.
.Hepiniz donör olarak kan verebilirsiniz: Akraba Dışı Doku ve Kordon Kanı Bağışı yapılabiliyor.
.Gamze için bir blog açıldı bütün güncel bilgiler burada: Gamze Akbaş
Kendisine pozitif, samimi ve iyileşeceğine inandığınızı yazmak isterseniz:gamzeakbasicin@gmail.com Buraya atılan mailleri kendisi bizzat okuyor.
.Odasına geçmiş olsun kartları göndermek isteyen anneler her ilde kendi içinde organize oluyorlar.İnternet anneleri google grubuna üye olabilir ya da Nurturia’daki oluşuma katılabilirsiniz.
ADRES: Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi-İZMİR. Oda numarası 4865 Hematoloji Servisi, Onkoloji 1. kat

 Dün gece twitterda trend topic olduktan sonra bilgi karmaşası doğdu. Facebook’ta da aynı şeye rastlandı. Şimdi yanlış anlaşılmaları düzeltmek için son bilgileri bir kez daha tekrar edelim.
-İlik nakli acil önem taşıyor. stanbul Ankara İzmir ve Kayseri’deki ilik nakli merkezlerine giderek kan vermeniz çok önemli. Kan vererek ilik donörü olacak ve Gamze gibi pek çok hastaya umut olacaksınız :)
-Maddi yardım sözkonusu değildir. SGK desteği var. Artı olarak Gamze hanımın çalıştığı kurum, eşi Emrah beyin bağlı olduğu kurum ve aileler tedavi masraflarını üstlenmişler.İleride olağanüstü bir durum olursa maddi yardımı gündeme getiremenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz.. ANCAK KESİNLİKLE MADDİ YARDIM İHTİYACI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.
-Aileye ait telefonların meşgul edilmemesi ayrıca önemle rica olunur.
-İlik donörü olmak isteyenler için iletişim bilgileri
Ankara’dan ilik donörü olmak isteyenler: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbni Sina Hastanesi, Akrabalık Dışı Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankası Tel:(312) 508 24 44.
İstanbul’dan ilik donörü isteyenler: Çapa Tıp Fakültesi İlik ve Doku Nakli Merkezi
İzmir’den ilik donörü olmak isteyenler: Ege Üniversitesi Kan Merkezi irtibat no: 390 40 29 Randevu alarak gidiliyor.
Kimler donör olabilir:
18-50 yaşında sağlığı müsait olan herkes kemik iliği bankasına gidip başvuru formu doldurabilir. Bir tüp kan verenler bulaşıcı hastalık testinden geçiriliyor. Hastalık taşımıyorsa bankaya kaydediliyor.
Gönüllü vericinin kayıtları bilgisayara işleniyor, hastalarla uyum sağlarsa daha ileri tetkik yapılmak için çağrılıyor. Uygunsa genel anestezi altında kemik iliği alınıyor. Vericinin leğen kemiğinden özel iğneler aracılığı ile alınan kemik iliği bir torbaya aktarılıyor. Operasyon ve dikiş gerektirmiyor ve hiç acımıyor. Kemik iliği vericisi ertesi gün işine dönüyor.
Kimler kök hücre bağışlayamaz:
Kimlerin kök hücre vericisi olması uygun değildir?

18 yaşından genç veya 55 yaşından yaşlı olanlar, ağırlıkları 50 kg den daha düşük veya beden ölçüsü endeksi 40’ın üzerinde olan aşırı kilolu kişiler
Belirli hastalığı bulunan ve kan bankasında kan bağışı reddedilmiş kişiler
Kalp ve kan dolaşım sistemi rahatsızlıkları
Örneğin koroner kalp hastalığı, kalp krizi, kalp yetmezliği, tedavi gerektiren kalp ritmi bozuklukları, düzensiz yüksek tansiyon gibi
Solunum yolları rahatsızlıkları
Örneğin ağır kronik astım (düzenli ilaç tedavisi gerektiren), kronik bronşit, akciğer veremi, akciğer embolisi gibi
Kan, kan pıhtılaşma sistemi veya kan damarları rahatsızlıkları
Örneğin oto-immün anemi, A tipi hemofili, derin venlerde tromboz gibi
Ruhsal rahatsızlıklar, santral sinir sistemi rahatsızlıkları
Örneğin tedavi gerektiren depresyonlar, psikoz, şizofreni, epilepsi, multipl skleroz gibi
Oto-immün sistem rahatsızları
Örneğin romatoid artrit (romatizma), kolajenozlar, Crohn hastalığı, ülseröz kolit, troid gibi
Salgı bezleri rahatsızlığı
Örneğin Diabetes mellitus gibi
Kötü huylu sayılan (kanser hastalığı) rahatsızlıklar
Enfeksiyona neden olan rahatsızlıklar
Örneğin Hepatit B veya C (iyileşmiş dahi olsa), kronik borelyoz, HIV-enfeksiyonu
ve diğerleri.
Kendisine yabancı organ veya doku nakli yapılmış olan kişiler
Örneğin; böbrek, kalp, cilt, kornea tabakası, beyin zarı, baldır siniri gibi
Bağımlılığı bulunan kişiler
Örneğin; alkol, uyuşturucu madde ve ilaç bağımlılığı gibi

11.02.2012

KİŞİSEL HAREM MİMİ

Mim cevaplamayı sevdiğimi bilen Sade ve Derin blogunun sahibi Deeptone beni mimlemiş. Kendisine çok teşekkür ederek yine büyük bir keyifle bu mimi de cevaplıyorum :)
Mimin konusu kendinize arkadaş, dost, hayran veya eş olabilecek 10 kişiyi seçiyoruz.
Erkeklerin için bayan, bayanlar için ise erkek olması gerekiyormuş.
Adı harem diye aklınıza yanlış fikirler gelmesin lütfen! 

Ciddi bir mim olduğu için uzun uzun düşündüm ve sonunda gerçekten de dost-arkadaş olmak isteyebileceğim, oturup saatlerce sohbet-muhabbet edebileceğim ,ilimlerinden ve bilgilerinden faidelenebileceğim kişileri seçmeye çalıştım, bakalım kimleri tercih edermişim:

1: TABİ Kİ AŞKIM :)

Haremimde hayat arkadaşım olarak seçeceğim kişi, tabi ki eşim olurdu.


2: Seyyid Abdülhakim Arvasi ( rahmetullahi aleyh)

Son devrin din alimlerinden olan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin zamanında yaşamış olsaydım, dizlerinin dibine oturup (tıpkı Üstad Necip Fazıl gibi ) sohbetinin güzelliğinden kendimden geçseydim.
Dünya dursaydı ve sadece o mübarek zat konuşsaydı... 
Hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

3: Üstad Necip Fazıl Kısakürek

Üstadın yeri her zaman ayrıdır benim için. Onun şiirleri ile büyüdüm, kendi sesinden şiir kaseti vardı bir zamanlar, walkmande hep tekrar tekrar onu dinlerdim. İlk şiir kitabım Çile'ydi. Yaşadığı hayat, kaybolduğu boşluk ve boşluktan çıkmak için çırpınışları beni her zaman çok etkilemiştir. Ben doğduğum yıl vefat etmiş, maalesef ona da yetişemedim. Ama kayınpederimle bir zamanlar beraber çalışmışlar.
Bazen kayınpederimle bir araya geldiğimizde, bu güne kadar  hiç bir yerde yayınlanmamış ve yayınlanmayacak anılarından bahsediyor, ağzımız açık dinliyoruz.

4: Prof. Dr. Mehmet Öz

Bir doktorumuzda olsun değil mi? Olacaksa da Mehmet Öz olsun.


5: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

Bir dönem Oktay hocanın kitaplarını elimden düşürmezdim, fikirlerinin savunucularından biriydim, Türkçemizle ile ilgili kaygıları, gençleri uyandırmaya, bilinçlendirmeye çalışmasını hala da takdir ediyorum.

6: Prof. Dr. Orhan Kural

Zamanımızın Evliya Çelebisi Orhan hoca 200 den fazla ülke gezmiştir. Kitaplarını sular seller gibi okur sanki onunla beraber dolaşmak gibi olurdum. Oldukça akıcı bir anlatımı var. Onun sayesinde şu ana kadar adı sanı duyulmamış ülkeler hakkında bile bilgi sahibi olabilirsiniz. Yıllar önce abimle beraber Tüyap kitap fuarını gezerken imza gününe denk gelmiş ve ayaküstü kısa bir muhabbetimiz olmuştu, yani aslında abimle olmuştu, kendisi de turizmci olduğu için :)

7: Ramiz Dayı


Ezel'i bize sevdiren Ramiz dayının şiirleri, konuşması, oyun içindeki oyunları.  Yanımda böyle bilge bir kişinin olmasını isterdim.

8:Ezel Bayraktar ( Kenan İmirzalıoğlu) 


Bütün dizileri Ezel'den önce ve sonra diye ayırabilirim. 

9: Stephen King 

Stephane King'in romanlarını çok beğeniyorum, kendisini tanımayı çok isterdim. Çünki böyle farklı ve doğaüstü romanlar yazan bir yazarın gerçek dünyasını çok merak ediyorum.

10: Jean Cristophe Grage

İç dünyasını merak ettiğim ve tanımak istediğim bir yazar daha. Okurken dehşete düştüğüm kitaplarını nasıl yazdığını, onca kan-dehşet-cinayet nasıl olupta kitaplarında dile geliyor çok merak ediyorum. 

İşte benim cevaplarım bunlardı.
Ben de bu mimi;

Dilekceme
Güzel şeyler dükkanı
Cicibici şeyler
Cadı Kızın Dırdırı
Uğur Böceği
Sihirli Kokosh
Sevecen
Dekorapsuwasyon
Dokuztepe
Gülin
Pompişce
Sessiz Teyyare
Taze kahve
Elif (yemek sevdam)
Zeliş

mimliyorum. Hadi bakalım şimdi sıra sizde, düşünün taşının ona göre merekla cevaplarınızı bekliyorum :)

(bu arada bu gün çoooooook güzel bir gün geçirdim. Dilekcem ve güzel şeyler dükkanı ile beraber çok keyifli bir buluşma gerçekleştirdik. Ayrıntılar daha sonra bizi izlemeye devam edin  :) )

10.02.2012

HİKMET DAMLALARI 3




Kalbinde dünya derdi varsa

* Eğer bir kişinin kalbinde ahiret derdi varsa, hiçbir dert onun için dert olmaz. Ama kalbinde dünya derdi varsa her türlü sıkıntı onun için derttir.

* Güçlü insan mütevazı, aciz insan kibirli olur.

* Maiyetiniz sizi sevmiyorsa noksanlık sizdedir. Maiyete hizmet edin. Emir vermeyin.

* Rahat etmek istiyorsanız iki şeye riayet edin:
Günah işlemeyin. Bütün sıkıntıların başı günah işlemektir.
Kalb kırmayın. Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.

* Bu bana lazım, bu bana lazım diyen huzur bulamaz. Bu bana lazım değildir diyen huzur bulur.

* Bir kişi var veriyor, bir kişi var vermiyor. Bunlardan hangisini insanlar sever. Elbette vereni severler. Bu kişiyi insanlar sever de Allahü teâlâ sevmez mi? Elbette sever. O halde vermek lazım.

* Kötülerle münakaşa etme üzerler, iyilerle münakaşa etme küserler.

* Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemektir.

* Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan onlardan değildir.

* (Benimki benim seninki de benim) diyen, hayvan sıfatlı kimsedir. (Seninki senin benimki benim) diyen zararsızdır. Makbul olan, (benimki senin seninki de senin) demektir. Bunu salih müslüman söyler.

* Hedefi olmayan gemiye rüzgar fayda etmez.
* Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, üstünden yol geçer.

* Bid’at itikadı sahiplerine ve suizan sahiplerine tevbe nasip olmaz. Bunlar yaptıklarını doğru zannettikleri için tevbe etmezler.

* Allahü teâlâ iki amelin karşılığını bildirmemiştir. Bunlardan biri oruç, diğeri iftiraya uğradığı halde sabretmektir. Bu ikisine kat kat sevap verilecek.

* Vaktin kıymetini bilin. Gözyaşı yerine kan akıtsanız geri gelmez. Ahirette her nefesten hesaba çekileceksiniz.

* Müslüman, Allah katında kıymeti olan insan demektir. Allah’ın sevdiği insan demektir. Bir müslümanın hatalarını görmemek, ona kin tutmamak lazımdır, kusurlarını affetmek lazımdır. Hatta affetmek mecburiyetindesin. Niye? Allah’ın seni affetmesini istiyorsan, sen de Onun müslüman kulunu affetmen lazım. Yani, affedilmek için affetmek lazım. Din kardeşinin kusurunu affedeni, Allahü teâlâ affeder.

* Bütün mevcudat, fen ilimleri, fizik kimya biyoloji vs. hepsi Allahü teâlânın varlığını ve birliğini göstermektedir. İslamiyet ise bu yüce Rabbimize nasıl inanılacağını, nasıl ibadet edileceğini bildirmektedir.

* Doğru iman nimeti en büyük nimettir. Nimetlerde zirvedir. Bunun dışında başka şeylere bakmak, aşağıya bakmak demektir. Aşağı, adi olanı istemek demektir. Kendini zelil etmektir. Allahü teâlâ(Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım, bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Bunun için şükretmek lazım, elimizden gitmemesi için korkmak lazım. Bu vaadi ilahidir. Allahü teâlâ vaadinden dönmez, onu yapar.

Korkmak lazım, imanı muhafaza etmeye çalışmak lazım. İman çok kıymetlidir, müslüman çok kıymetlidir. Kıymetini bilmek lazım. Bir fâsık müslümanın imanının nuru dünyada gözükseydi, güneş sönük kalırdı.

* İslamiyet, Allah’ın dinidir. Hiç Allah’ın dinine zarar verilir mi? Hiç Allah’a harp açılır mı? Firavun gibi, Ebu Cehil gibi ahmaklar açtı. N’oldu peki? Şimdi hep acı azap içindeler. Halbuki Allah’ın dini devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek. Çünkü İslamiyet olmazsa, insanların mükellefliği olmaz.

 Kaynak: dinimizislam.com